30 Ocak 2021 Cumartesi

YANGINLARA FAZLA BAKAN GÖZLER YAŞARMAZ...


                             Ethem Nejat, İsmail Hakkı, Mustafa Suphi. Bakü 1920. 

                                  

YANGINLARA FAZLA BAKAN GÖZLER YAŞARMAZ.

Topraklarına tırnaklarımızla tutunduğumuz, gün gelip kuşça canımızdan vaz geçtiğimiz şu canım, sevgili ülkemin belleğinde saklı o kadar çok "nasihat" ve bir o kadar ‘musibet’ var ki.  Azıcık okuyup karıştıranlar bilebilir. 

O tarihsel öğütler, o kötülükler vicdan sahibi olanın içini kanırtsa da, her biri gün yüzü görmemiş belleğimizin kuytuluklarını aydınlatan deniz fenerleridir. Çoğu zaman ayırtında ve dahi bilincinde olmasak, olamasak da.

Sıkı bir insanlık dersi olarak yüzyıl öncesinin Bakü Kurultay’ından söz etmiştik bir vakit...(Bkz.X) Ve elbette, onunla bağlantılı olarak geçenlerde sona erdirilen Azeri-Ermeni insanının, emperyalist işbirlikçilerin hegemonya amaçları için savaştırılmasından. Talihsiz bir boğazlaşmaydı doğal olarak. Başından sonuna haksız ve talihsiz bir savaş!  Kapitalist vampirler arası pespaye bir kurgu...

.  .  .

Doğu Halklarının 1920 Bakü Kurultay’ının güneşli, güzel günlerine düşen karanlık gölge, Anadolu delegelerinden Ethem Nejat, İsmail Hakkı, Mustafa Suphi ve on iki yol arkadaşının Karadeniz’in derin sularına gönderilmesidir.

28 Ocak 1921.  Zamanın ‘derin’ düşünceli devletin resmi ellerinin işlediği cinayetin tarihi. Öğüt verir gibi geçen, abartısız koskoca bir yüz yıl. Barıştan, dayanışmadan, halkların kardeşliğinden başka bir derdi olmayan, on beş yurtsever insanın savunduğu ideal, bu gün paranın saltanatının dünyayı ve insanlığı nasıl bir kaosa/ dehşete soktuğuna bakıldığında kapitalizmin mantığına ve icraatına vurulmuş bir tokata dönüşüyor.

Anlatılmak istenen Sabahattin Ali’nin yargısız kıyımından çok öncedir;  kendi gibi düşünmeyenlerin, davranmayanların ceberut devletin hışmına uğraması. Ne var ki, adil olmayan caniyane uygulamalar söz konusu edildiğinde, resmi tarihin tellalları balta kesmez buz ve dahi ketum oğlu ketumdur.     

Düşüncemizi paylaşmayanların,  insan emeğine, onuruna saldıranların ne dediğine bakan, ne söylediğini dert edinen insanlar olmasak da, bir kez olsun çıtayı düşürüp alttan alalım.  Öyle ya, -resmi tarihe göre- o “on beş zat vatanına ihanet etmiş hain”, üstüne üstlük “her biri devletine ve milletine etmediğini komamış birer komünisttir !”  “Kabahat böyük, dosya kabarık…”  Anladık. 

Alttan alacağımız sözü ağzımızdan çıktı bir kez.  Çıtayı düşürünce konumuz ister istemez birey düzeyine iniyor!  Örneğin, Ethem Nejat’ın eğitimci kişiliğine. Onları anmak, ideallerini ve devrimci miraslarını sahiplenmek için, sırf bu açıdan bakmak bile yeterli bir neden.

 .  .  .                                                     

Benimsemediği konuya, sevmediği kişiye orantısız refleks veren devlete hizmet etmiş, ona memurluk yapmış biridir Ethem Nejat. 1883 yılında Üsküdar’da doğar. Yaşadığı yıllarda eğitimin çağdaşlaştırılmasına emek vermiş, ilk görevi (1909) lise müdürlüğü olan idealist bir öğretmen düşünün.  Manastır Öğretim Okulu Başöğretmenliğini... 1913’de Bursa’da;  İzmir Öğretmen Okulu’nda yöneticiliğini... Sırasıyla, Muğla, Samsun, Eskişehir “İl Milli Eğitim” düzeyinde görevler.  Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı yıllarında Adana’da yine İzmir’de yine İl Milli Eğitim Müdürlüğü yapmış olduğunu düşünün bir kez. 

Ve İstanbul’da “Maarif”in başında oluşunu…

1911-1914 yıllarında Yeni Fikir eğitim dergisini çıkarır; dağıtılması ve okunması için çabalar . Toprak adlı tarım dergisinde yazılar yazar. 1916 yılında, aynı adlı kitapta “Çocuklarımızı Nasıl Büyütmeliyiz” konusunda kafa yorar.  Çocukların eğitiminin sürgit okul duvarlarının arasında ve kara tahta önünde yapılmasının onları tembelleştireceğini, ezberci ve hareketsiz kılacağını savunur.  

Kapalı kapılar ardındaki dersliklerin öğrencilerin hem fiziksel hem de zihinsel gelişimlerini olumsuz etkileyeceğini, doğayla, börtü böcekle tanıştırılmalarını, bu yüzden uzun yürüyüşler, gözlemler, deneysel dersler yapılması gerektiğini söyler.  

Uygulamalı olarak gösterir de. Bursa-İzmir, Bursa-İstanbul karayollarında, öğretmen okulu öğrencilerine türkülü, trampetli;  uzun, deneysel yürüyüşler yaptırır. Anadolu yollarında kamplar kurdurur.  Bu kamplarda, bu memlekete öğretmenlik yapacak ve yararlı yurttaşlar yetiştirecek öğrencilere, doğayla, toprakla ve üretimle nasıl barışık olunması gerektiğini öğretir.  

Ethem Nejat bu yönüyle izciliğin düşünsel mimarı ve fikir öncüsüdür.  

Salt izciliğin mi?.. 

TKP’nin kurucularından olan Ethem Nejat, “Köy Enstitüleri”nin de tasarımcısı ve düşünce mimarlarındandır.

.  .  .

Sözünde durmak da, sözünü aşmak da herkesten önce devrimcilere uygundur. Sözün ötesi bize özgüdür ve bize yakışır.

Sonlarken, konuyu çıtanın üzerinden bağlamak kıldan ince boynumuzun borcu olsun:   

28 Ocak 1921…  Ethem Nejat ve Trabzon açıklarında Karadeniz’e gömülen on dört yoldaşı Türkiye Komünist Partisi’nin kurucuları ve öncüleriydiler.  

Darılmayın… Hanımlar, beyler.  Gücenip kırılmayın…  Sevdalılarınız ve dahi sevdalılarımız komünistti.

Hasan Oğuz Bilgen, 30.01.2021. Karaözü-KAYSERİ

------------------------------------------------------------------------------------------------

(Bkz.X) https://alibabadanmasallar.blogspot.com/2020/10/bin-nasihat-bir-musibet-meselesi.html

------------------------------------------------------------------------------------------------

Acı Bir Not: Bu yazının bittiği saatte bir kara haber de Almanya'dan geldi.  Karaözü-Kayseri doğumlu, emekli öğretmen Ali Doğanay'ın ellerimizi bıraktığı haberi...

1946-1951 Yıldızeli-Pamukpınar Köy Enstitüsü ve Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü mezunu... 1980 sonrası Almanya-Hannover'de yaşayan, öğretmen, yazar ve dilbilimci Ali Doğanay'ın 30 Ocak 2021 tarihi ellerimizi bıraktığı, bizleri hiç ama hiç ayırmaksızın, tek tek selamlarını söylediği tarihtir.

Kalem tutan, öğreten ve de üreten ellerinden öpüyorum.