20 Haziran 2023 Salı

PARİS PANTHEON ANIT MEZARINDA İLK KEZ BİR KOMÜNİST: MİSAK MANUKYAN


Bu yazıda "Gomonist Rusya"dan ya da her neresiyse Patagonya topraklarından bir insandan söz edilmeyecek... Yat kalk "yerli ve milli" tekerlemesine inat, 1906'da Adıyaman Besni'li bir aileden, doğa sevdalısı çiftçi bir anne babadan doğan, 1915 soykırımında ailesini Der-Zor çöllerinde yitiren bir çilekeş çocuktan söz edilecek... 

1915 trajedisinden rastlantı sonucu kurtulan küçük Misak ve ağabeyi ilk çocukluk yıllarını Suriye'de, sonrası Lübnan'da bir Ermeni yetimhanesinde geçirir. İlk temel eğitimini bu yetimhanede alan Misak Manukyan ağabeyi ile birlikte 1925 yılında vatansız bir sığınmacı olarak önce Marsilya'ya ardından da Paris'e göç eder.

14.Bölge'deki Vercingetorix sokağında bir izbeliğe yerleşirler. Çok geçmez, tek yakını ağabeyinin yetimlik, sürgünlük ve yoksullukla yıpranan bedeni dayanamaz; yaşamı son bulur. Misak artık bir başınadır. Kapitalist sistemin kaçınılmaz 1929 bunalımı sonucu, göçmen yaftası nedeni ile işten atılır. İşsizlik yoksulluğunu ve sefaletini de derinleşir. Marks/Engels'in 'kapitalizmin mezar kazıcısını yaratması' metaforuna uygun olarak, işten atılması onun sınıf bilincini de zenginleştirecektir. Zor günlerinde onun en büyük avuntusu, kendisi gibi yetim ve tehcir mağduru olan Melinee adlı bir kıza kavuşmaktır. Bizim Adıyaman'lı utangaç delikanlı Manuşyan, Melinee'ye olan sevdasını söyleyebilmek için akla gelmedik yolları dener. Sonunda bir gün dayanamayıp, sıska bacaklı kız Melinee'ye "bir kız seviyorum" der kızararak, "Onu tanımak, gül yüzünü görmek ister misin?" Kızın dili tutulur konuşamaz, salt başını sallayabilir. Adıyaman'lı delikanlı cebinden el aynasını çıkarıp Melinee'nin yüzüne yaklaştırır. O vahşi koşullarda yaşanan o an çok naif ve duygusaldır. Karar anıdır; fazla uzatmamalıdır. Tehcir ve soykırım mağduru iki yetim yaşamlarını birleştirirler.    

Citroen fabrikasında çalışan Misak, ince ruhlu oluşu ile sanatla ilgilenir şiirler de yazarken, Fransız aydınları ve sanatçıları ile geliştirdiği bağlarla, değiştirilmesi ve aydınlatılması gereken bir yeni dünyanın da kapılarını da zorlamaktadır. Şiirin ve sanatın dinginliği aşkları ile zenginleşen yoksul yaşamlarına huzur verir. Ne var ki yaşadıkları dinginlik ve huzur, az ötedeki fırtınadan önceki sessizliktir. 

Başta Almanya kıta Avrupa'sının başına kara bulutlar çökmekte gecikmez. 1940'lı yıllar. Kapitalizmin  en kudurgan ve en vahşi uygulanışı faşizm gemi azıya almış,  Alman Nazi orduları vahşete, zulme ve işgale başlamıştır. Fransa topraklarını Alman Nazi çizmelerinin çiğnediği sabah, yeri Melinee'nin ılık soluğu, sıcak yatağı değil, Partizanların yanıdır. Giderek artan faşizmin saldırılarına karşılık, Komünist parti saflarında yeraltı çalışmalarını sürdürür. Nazi ve de SS operasyonlarına karşı, göçmen işçilerden oluşan bir partizan grubun askeri önderliğini üstlenmesi onu, sabotaj ve suikast eylemleriyle öne çıkardı.  

Şairin "İhanet bir bir bilmecedir, bir telefondan bir telefona atlar" sözü, Fransız illerinde de geçerlidir; bir işbirlikçinin ihbarı ile 22 yoldaşı ile birlikte yakalanır. Sınıfın emek kavgası gereği ağır, akıl almaz işkencelere uğrarlar. Her biri asla sır vermez. Fresnes Hapishanesi'nde geçirdikleri üç ay boyunca sabahlar olmak bilmez. Cellat usanmaz... Misak ve yoldaşları susar. Eylemlerinden ve bunları niçin yapmış olduklarından başka bir şey söylemezler. Ağızlarından pişman olduklarına dair tek bir sözcük çıkmaz;  tersine savaşa karşı barıştan yana olduklarını, sadece halka karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirdiklerini söylerler. Her biri, onları harekete geçiren ortak nedenlerin yanı sıra, kendi özel gerekçelerini açıklarlar.  

İçlerinde Yahudi olanlar, soylarını ortadan kaldırmak isteyen Nazi barbarlığına karşı sadece en meşru hakları olarak kendilerini savunduklarını; Ermeniler, birinci paylaşım savaşında Alman'ların onayıyla katledilmiş halklarının özgürlüğünü korumak için savaştıklarını, İspanyollar, ortalığı kavuran faşizme karşı silaha sarıldıklarının, Polonyalılar, Hitler'in haritadan silmeye çalıştığı topraklarının yok olmaması için uğraş verdiklerini, İtalyanlar Mussolini tarafından kovuldukları vatanlarına geri dönebilmek için mücadele ettiklerini söylerler sadece... Hepsi bir ağızdan, zulme ve barbarlığa karşı omuzdaşlaşırken, kendilerine kucak açmış Fransa'yı karşılıksız bırakmadıklarını söylerler.  

Faşizm karşısındaki partizanlar, göstermelik mahkemelerde, uyduruk gerekçelerle ve komik bir biçimde yargılanırlar:

" Düzmece mahkemenize söyleyecek, söylenecek bir sözüm yok. Bizler, size karşı çıkarak yani zulme ve işgale direnerek işçi sınıfına ve halka olan sorumluluğumuzu yerine getirdik. Bunda abartılacak bir durum yok. Her birimiz görevimizi yaptık... Aman dilemiyorum ve de asla pişman değilim. Bana ve yoldaşlarıma dilediğinizi yapabilirsiniz."  

Göstermelik ve kukla mahkemenin soğuk duvarlarında çınlayan sözler Manukyan'a aittir.  

Sonra usulca, komediyi mahcup ve suskun bakışlarla izleyen salondaki Fransızlara döner. Tarihin metaforudur ki, az sonra yapacağı sarsıcı konuşma, bizim Nazım Usta'nın "Akrep gibisin kardeşim..." ve devam eden sözlerini çağrıştıracaktır:

". . . Sizlere gelince... Sizler Fransızsınız. Biz partizanlar faşizme karşı, Fransa için, tüm Avrupa için, ezilen, zulme uğrayan halkların kurtuluşu için savaştık. Siz zavallılar vicdanınızı, ruhunuzu ve öz vatanınızı düşmana sattınız. Şu salonda olup biten saçmalığı suspus izleyen sizler, Fransız uyruğunu miras aldınız, bizlerse bu uyruğu bu onuru hak ettik."  

Komünistlerin nasıl barış sevdalısı, enternasyonalist devrimciler olduğunu bir kez daha gözler önüne seren çarpıcı/ muhteşem konuşma, Cezayir ve Londra Radyolarında da yayınlanır.   

Kara komedinin sonunda, kendilerine  " bağışlanmayı düşünüp düşünmedikleri" sorulur. İkirciklenmeksizin tüm yoldaşları, sözlerine son noktayı koymuş Misak Manuşyan'ın gururla gülümseyen gözlerinin içine bakarak, hep bir ağızdan, aynı anda " Hayır!.. Asla!.. " diye haykırırlar.

Ve, şimdilerde bile hala "Ermeni", "Komünist", "Hain", "Bölücü" diye anılan, düşmanlaştırılan onurlu insanlar, 1944 yılının soğuk bir şubat sabahında kurşuna dizilirler. İnsanlık tarihi, o kuru ayazlı karlı günü 21 Şubat 1944 olarak not düşer.  
.  .  .

Melinee Manuşyan'a gelince... Kimdi bu vefakar kız?  Ona ne oldu?

Elbette o da, Alman faşizmine ve işgaline karşı, sabırla, inançla, işkenceye ve ölüme karşın verilen direniş hareketine katıldı. İşgalci Nazilere saldırı, sabotaj ve halk adına cezalandırmalar gerçekleştiren bir savaşçı partizan hücresine neferlik ve önderlik yaptı.

Melinee -asıl adı Meline Asaduryan-, 1913 yılında İstanbul'da doğdu. 1.Dünya Savaşı'nda babasını yitiren Meline, çocukluğunu ablası Armen'le önce Adapazarı, sonrasında Yunanistan yetimhanelerinde geçirdi. 1926'da önce Marsilya'ya ardından, -tıpkı Misak gibi- Paris'e göç ettiler. 1935 yılının yağmurlu bir gününde, yolları Misak'la kesişti. Bir zaman Ermenistan'a Yardım Komitesi'nde dayanışma çalışmalarında bulundu. 2.Dünya Savaşı ve işgal başlar başlamaz, Misak'la kol kola direnişe Jacgueline Albertini takma adı ile katıldı. Kızıl Ordu'nun faşizme karşı zaferinden sonra, Ermenistan'da öğretmenlik yaptı. 

Tekrar Fransa'ya döndükten sonra, elbette barış ve özgürlük kavgasına özverili katılımı ve katkıları nedeni ile, Fransız hükümeti tarafından Legion d'honneur nişanı ile onurlandırılıp ödüllendirildi. 
"En büyük onurum" dediği, Fransız vatandaşlığına alındığında, Melinee 74 yaşına ulaşmıştı. Onca onurlandırmaya karşın Melinee'nin içi çokça -tabi ki eşi Misak adına- buruktu. Sevinemiyor oluşunu pek de belli etmiyordu... Çok geçmedi, iki yıl sonra 1989'da, Paris Ivry Gömütlüğü'de biricik sevgilisi Misak'ına kavuştu.
.  .  .

Fransa'da ülke ve insanlık için görevler başarmış kişiler, Pantheon Anıt Mezarlığı'na gömülebiliyor. Marie Curie, Pierre Curie, Victor Hugo, Alexandre Dumas v.d. gibi... 

Misak Manukyan ve yoldaşı Melinee ile birlikte, devlet tören ile Pantheon Anıtlığı'na defnedilecek. İnsanlık tarihinin yurtseverlik ve direniş sembollerinden Manukyan'lar, Fransa'da "Anıtlığa layık görülen" ilk komünistler olacak.
.  .  .
 
İddiamız o dur ki, şu evrende keşfedilmemiş gezegenler dahil bir sonraki yüzyılın sonuna dek, aslında hiç bir özgül ağırlığı, tek hücrelilerden amip kadar bir özgünlüğü olmayan ve dahi olmayacak olan acınası bir mahlukun, "Afedersiniz Ermeni" aymazlığına düştüğü anları gördü bu ülke. 

Dil, din, renk, bayrak, ırk, ulus ve de hiç bir etnik ayrımı yapmaksızın, kendilerini insanlığa, insanın kurtuluşuna adayan Manukyan'ların Pantheon Anıt Mezarı'na gömülmeleri, ırkçı faşistlerin pespaye gündemlerine, sekiz sütuna manşet kıpkızıl puntolarla kapak olsun.


KaynakEuronews. v.d. Agos, Sendika Org.

DüzenleyenAçık Mektup Yazı Kurulu.

21 Haziran 2023.