İNCE MEMED’İN YASINI EŞKİYALAR TUTSUN…
Bu gün sana ısrarla sarılan ellerimizi bırakışının
ikinci günü…
Abartısız, seni
tanıyan/tanımış olan insanların göğüslerinin sol yanında bıraktığın derin
yaranın dayanılması güç sızısı daha çok yeni. Bundan tam bir yıl önce klasik matematik
işleminin çok ötesinde, ‘iki kere iki… elde var hüzün’ işlemini yaparken nasıl
aynı masayı yumruklamış, nasıl da aynı
telden çalmış, söyleşmiştik… O gün yine
kahreden bir hastane yatağına çivilenmiştin. Ne var ki, her zaman olduğu gibi
yine dirençliydin. Ve o güne dek hiç görmediğim biçimde, insanı şaşırtacak
ölçüde kararlıydın.
Hatta ziyaret bitiminde, onca karşı çıkmalarıma
karşın beyaz yatağından kalkmış, tıpkı bir grev gözcüsünün ciddiliği ile
karşımda dikilivermiştin. Koğuşun
ortalık yerinde, ayakta, birbirimizi
kucaklayarak vedalaşmamız alışılmışın dışında biraz zaman almıştı. Kaçarcasına
hızlanırken, belki de ilk kez ne gözlerine ne de arkama bakamamış; ardım sıra, az önce aynı bestenin aynı
sözlerle söylenmiş ezik tınısını bırakmıştım.
*
* *
Şimdi arkamıza baktığımızda ağrılara ve beden
bağışıklığının çöküşüne direnilmiş, -asla umutsuz değil- kederli mi kederli bir
koca yıl görülüyor. Tüm ısrarlarımıza ve dahi yakarışlarımıza karşın, bizi bu
ülkenin tekinsiz/uğursuz günlerde bir başımıza bırakışının ikinci günü.
Gelecek yıl bu günlerde, yine akıp giden hüzünlü ‘bir
koca yıl’dan söz edeceğiz. Ve kurulu
düzenin vahşiliğine ve de haydutlarına meydan okurcasına çekip giden bulunmaz, güzel
insanlardan…
* * *
Muhtemelen sevgili ülkemin alacakaranlık
yazgısında ve birçoğumuzun yaşamında -öyle
yüz güldüren- kayda değer, pek de
değişen bir şey olmayacak. Çok yakından
tanığı olduğun yakın çevremizdeki insanların arasında her daim varlığını
korumuş “cüzdanla vicdan arasında
sıkışmışlık” garabeti yine kendisini anbean hissettirecek.
Anlayacağın
kanama, kahroluş, kederleniş ikinci günde de sürüyor…
Sana sesimi duyurmaya çalıştığım -son çabam
kulağına fısıldadığım o beş dakikalık ziyaret dakikalarında idi- bu ilk yazı dilinde, umut yeşertecek yeni bir
şey, yeni bir gelişme ne yazık ki yok. Bu günden öte düşüncem, naçizane amacım bundan böyle umut veren
vermeyen her yeni haberi, seninde içinde olduğuna inandığım bitimsiz ve dipsiz
karanlıkla paylaşabilmek.
Ant olsun ki güzel, aydınlık haberleri umutsuz
karanlıklardan bir bir arayıp, bulup, çıkaracağız. Bu eşitlik, kardeşlik, hak,
adalet müjdelerini aydınlık ve gülen yüzlerle, pırıl pırıl günlerde, ışıl ışıl
umutlarla paylaşacağız.
Sana ulaşmaya çalıştığım bu ilk yazı dilinde
şimdilik bu kadar ‘Ilgın’lı dostum. Yakın zamanda dertleşmek, renkli/çiçekli
gündemlerde buluşmak dileği ile hoşça kal.
Şantiye’den Arif USTA, 25.08.2017, Ilıksu
Sıcakdere Mevki.