11 Ocak 2017 Çarşamba

UZUN SÖZÜN KISASI: YETMEZ AMA HAYIR...

UZUN SÖZÜN KISASI: YETMEZ AMA HAYIR...

Çok fazla bir şey belirlemese de, insanlara zulümden, adaletsizlikten çektirilenlerin milyonda birini ancak unutturabilse de, şu faşizm günlerinin dipsiz, zifiri karanlık, soğuk ikliminde hala insanım diyebilenlerin yüzlerinde acı bir tebessüm uyandıran gelişmeler de olmuyor değil...
.  .  .  

Yürekleri kurutan acılı bir günün beklenmedik bir saatinde, Reina'da yaşamını yitiren Arap asıllı bir vatandaşın evinin kapısının önünde yabancı plakalı lüks bir konsolosluk arabası durur... Perişan durumdaki aileye taziyeye gelen gözlüklü, alçak gönüllü bir görünüme sahip yaşlıca adam İsrail Devlet Başkanı Reuven Rivlin'dir... Gözü yaşlı aile bireyleri, başta Filistin halkı olmak üzere, onca Arap alemine on yıllardır akıl almaz işkencelerle dolu bir yaşam dayatan bir ülkenin devlet başkanını, insanda saygı uyandıran bir ağır başlılıkla karşılar. Taziyeyi kabul eder.

Olasılıktır... Bu ziyaret de, Gringo'nun şımarık çocuğu İsrail'in her zamanki spekülatif devlet politikasının bir parçası olabilir!

Konu bu değil!

Üstelik buradaki anlatım, eli kanlı terörist devlete güzelleme yapmak gibi bir gafleti de asla içermiyor. Anlatılmak istenen ölümden sonra sözün bittiğidir; diplomatik olgunluğun ve davranış biçiminin ayrıcalığıdır... Sözün özü: Fotoğrafın ölülere ve cenazelere bile eşit ve adil davranılmayan bir ülkede ne denli kayda değer ve ibretlik olduğudur.
.  .  .

Ne ki, haftalardır süren "pek bi ciddi" komisyon toplantılarının sonucunda, asgari ücretin ancak 1400 Tl. olarak açıklandığı canım ülkemde, yüzsüzlük, pişkinlik ve dahi utanmazlık ar damarını çoktan çatlatmış durumdadır.
.  .  .

Homo Sapiens, bilim insanlarının üzerinde uzlaştıkları gelişmiş haliyle Homo Neanderthalensis iki ayağı üzerine kalkınca, üç beş sözle derdini anlatmaya başladığında hemen insan olmadı elbette... Soru sormak, adına insan denilen düşünen hayvanın merak etme, öğrenme, anlama ve de sonsuz araştırma isteğinden gelir. Ve onu hayvandan ayıran en önemli organını, beynini kullanır... Anadolu bilgeliğinde, halk kültürünün anlatım biçiminde "aklını işletmek" diye bir deyim vardır. Bu deyiş, insan beyninin en verimli anlamda değerlendirilmesine tekabül eder. Anatomik anlamda insan organizması en önemli organını kullanır ve sorular sorar: Kimim, nasıl oldum, nereden geldim, nasıl yapmalı, ne yapmalı?

Böyle, böyle, aklıyla, egemenlerin "öküzün boynuzlarındaki tepsiye" sığdırmaya çalıştığı dar, sığ ve sınırlı dünyanın duvarlarını yıkar. Duvarlar yıkılınca yıldızları görür, farklı dünyaları, başka renkten, dilden, inançtan insanları, aminoasitleri, atomu keşfeder. Ampulü, matbaayı bulur. Ve egemenlerce en kötüsü; ne denli az bildiğinin, ne denli çok daha fazlasını bilmesi gerektiğinin ayırtına vardıkça daha fazla sorgular.
.  .  .

İktidar elitlerinin sorgulama yetenek ve kapasitelerini çoktan geçtik. An itibari ile, dayatılan Anayasa maddelerinin oylaması esnasında "beyaz oylarını" göstere göstere kullanırken, arsızca ve dahi anlamsızca hep birlikte sırıttıkları talihsiz fotoğrafı gördükten sonra, "akıl işletme" noktasında ne denli "umutsuz vaka" (Klinik vaka olarak da okuyabilirsiniz) oldukları konunun uzmanına sormaya gerek kalmadan tescillenmiştir.

Yukarıda "İktidar elitlerinin sorgulama yetenek ve kapasitelerini çoktan geçtik" demiştik. Geçemediğimiz, çok yakın tarihte "Yetmez Ama Evet" talihsiz yanılgısına düşen liberal akıl hocalarının şimdilerde hangi telaşlar ve hangi düşünceler içinde olduklarıdır.
.  .  .

Bırakalım bilimin evrensel literatürünü ve diyalektik materyalizmin öngörülerini, sevgili ülkemde Anadolu bilgeliğinin hoşgörüsünü ve akılcılığını anlamış, onu içine sindirmiş insanlar için sorunun yanıtı, durumun açıklanması çok basit:  Bu kez, Anayasa desteği ile payandalandırılarak, her daim sürekliliğine kurumsal nitelik kazandırılmak istenen açık faşizmin önüne yatmak, diz çökmek yerine, elbette "No Pasaran" ruhu ile annacına dikilip boyun eğmemek tavrı tarihsel bir kilometre taşıdır.

Onca ölümlerden, onca katliamlardan sonra, insana "insanlık bitmiştir" dedirtecek denli, kan revan içinde geldiğimiz nokta, ne yazık ki budur. Bu noktadaki sınav da, devrimcilikten, ilericilikten öte, bir insan kalma, insan olma sınavıdır.

Hasan Oğuz Bilgen, 11.01.2017, Soğukkuyu.