18 Şubat 2024 Pazar

 




SÖZÜN ÖZÜ ve dahi ÖZETİ… BİRİ İLİÇ, DİĞERİ İLYİÇ.

İliç adını duyduğumuzda doğal olarak aklımıza, anavatanımızın çok güzel diyarlarından Erzincan’ın alımlı Fırat manzaralı, şirin ilçesi İliç gelir.

Anavatan… Onca cennet ili, beldesi ile;  yüzyıllardır kanı/ gözyaşı, cengi de düğünü de eksik olmayan, her bir karış toprağında acı/ kahır ekili anavatan… Yine de, Hoca Nasrettin’le az da olsa yüzü gülmüş, Yunus’la sevme, Bayburt'lu Zihni ile düşünme, Dadaloğlu ile coşma, Nazım’ la övünme ve de yarım kalmış anti-emperyalist Anadolu Devrim’i ile onur duyma şansına erişmiş biricik yurdumuz…    

*  *  *

Diğer benzer sözcük de, sınıf mücadelelerinin tarihi ile az çok ilgilenenlerimizin ikinci aklına gelir.

Henüz ortaokul sıralarında, özellikle de “Güvenlik Bilgisi” derslerinde “Beşinci Kol” kara propagandası ile, biz yeni yetmelere öcü gibi korku objesi yapılan Vladimir İlyiç Ulyanov’dan söz ediyoruz.  Sosyalist Ekim Devrimi'nin lideri, halkını söz/ karar sahibi yapan, sınıfsız ve sömürüsüz Sovyetler Birliği'nin kurucusundan…

Eşi Nadejda Krupskaya’nın ana dilimizde iki cilt halinde, “Krupskaya’nın Anıları” adı ile yayınlanan anlatısının bir yerinde:

Devlet başkanlığı maaşını hiç gereği yokken durduk yerde arttıran resmi kararı, ilgili komisyona, "Tekrar gözden geçirilmesi için" ve "ivedi" kaydı ile geri gönderen Lenin'in;  ayrıca, “Bu yanlış kararı kendisine bildiren sorumlu hükümet komiserinin eleştiri ve uyarı içeriğinde ivedi olarak soruşturulması isteminde bulunduğundan” söz eder. 

Yani, o bilinen adıyla Lenin... Ömrü yetseydi de, şimdilerde kamudan 5-6 maaş alma utanmazlığını gösteren ar damarı çatlamış arsızları tanıma talihsizliğine erişebilseydi eğer?  Ya da… Salt, servet/ rant uğruna, yerin altını maden, üzerini de kupon arazi gören Saray anlayışının son marifetinin, bizim İliç’te, bilinebilen sayısı ile dokuz işçiyi ani, yeryüzünü de ağır ağır gelen yavaş bir ölüme terk edişini bir görebilseydi?  Bu ceberut anlayışın yüzsüzlüğü karşısında donup kalır mıydı?

Tekelci Kapitalizmin II.nci Paylaşım Savaşı’nı izleyen, emperyalizm olgusunun geri bıraktırılmış ülkeler için içsel olgu durumuna dönüştüğü Yeni Sömürgecilik dönemi, sömürge tipi vahşi madencilik günlerinin uygulamalarından ayırt edilemiyor.

Soyluluk unvanını, emeğin sömürülmesini yasaklayan, herkesi yasa önünde eşit sayan, günlük çalışma süresini sekiz saate, yedi saate indiren, çocuk işçiliği men eden, çalışanlara, kadınlara, çalışamayacak durumda olan hastalara ve yaşlılara sosyal güvence sağlayan, hafta sonlarını tatil ilan eden, çağdaş-bilimsel-parasız eğitimi, devlet güvenceli sağlığı, barınma ve yıllık tatil hakkını esas alan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği…

Çökertilip dağıtıldığında kına yakan barbarlıkla, Çernobil sonrası televizyon ekranlarında utanmazca çay höpürdeten ve bu gün İliç İnsan ve Doğa Katliamı sonrası gazeteciyle maske konusunda dalga geçen küstahlık, aynı neo liberal çürüme ve kokuşmuşluğun sürmesi, giderek yüzsüzleşmesi/ vahşileşmesi değil midir?. Bir çoğumuzun önemsemeyip es geçebileceği, aralarında neredeyse kırk yıl olan bu iki densizlik,  "Kapitalizmin 45'lerden sonra sürekli bir bunalıma girdiğini, bu gerçeklikle paralel olarak, faşizmin -açık ya da gizli- kendi kısır döngüsü içinde kurumsallaştığını..." savunan Mahir Çayan'ı kanıtlamıyor mu? (Kesintisiz Devrim II-III)

*  *  *

Anımsanacaktır… Yeni yetmeliğimizden 70’li yıllarda, Hindistan’daki insanla salkım saçak tren kazası haberlerine acı acı gülerdik. Şimdilerde, o memleketten bile “yok artık” dedirten trajik haberler gelmiyor. Araştırmak ücretsiz;  Google Teyze orada… Arkasından neredeyse nal toplayacak konuma düştüğümüz o ülke bile, bu gün -elbette kapitalist anlamda- bizden farklı bir konumda.

*  *  *

Bizlere, ezene, zalime, sömürgene karşı direnme onurunu yaşatan Börklüce’ye, Köroğlu’na, İnce Memed’e, Yörük Ali’ye, ulusal kurtuluşçu Mustafa Kemal ve silah arkadaşı Anadolu köylüsüne selam olsun derken… Özellikle de Türkiye Sol’unun kırılma çizgisi, sarı saçlı mavi gözlü Gazi’den söz etmişken…

TİP Hatay-Ankara ‘Özgürlük Yürüyüş’çüsünden.  Keşfedilmemiş gezegenler dahil hiçbir gezegende, hiçbir özgül ağırlığı olmayan bir densizin “Tito Artığı” ve “Alman Ajanı” deme gafletinde bulunduğu Erkan Baş’ın sözüne değinmemek haksızlık olur.

“Yaşamak İçin Sosyalizm” adlı kitabında şöyle der Erkan:

“Köşeli ve derinlikli olmayan ya da olamayan ancak yaygınlığının ciddiye alınması gereken bir Kemalist damar su götürmez bir gerçek. Bunun bir ideolojiye bağlılıktan çok fazla, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurucu kişiliği, dönemsel tercihleri ve politikalarına saygıdan kaynaklandığını düşünüyorum. Bu saygının, yüzümüzü geriye dönmemek kaydıyla sosyalizmin gelişimine zarar verebileceğini de açıkçası hiç sanmıyorum. En azından bugün Mustafa Kemal’i rehber edinen herkese şunu söyleme hakkımız var:  

Mustafa Kemal’in yaptığını yapın ve geriye bakmaktan vazgeçin.”  

Açık Mektup Editörü. 19.02.2024. Erzincan-İliç.

19 Şubat 1972. THKP-C' nin önder kadrolarından Ulaş Bardakçı' yı özlem ve saygı ile anıyoruz...