23 Şubat 2014 Pazar

ZENTİVA: Dikiş Tutmaz Yaramız Bizim

YAĞMA YOK, İŞÇİ SINIFI VAR GERÇEĞİ,
YA DA FABRİKALAR, TARLALAR HER ŞEY EMEĞİN OLACAK BELGİSİ ÜZERİNE...




Cafcaflı reklam spotlarına, pembe renkli bolca iyimser haber programlarına, kurdelasını bir değil, iki üç değil, sekiz on sahte gülücüklü yalakanın kestiği açılış ya da temel atma törenlerine bakılırsa, memleket sathında ve dahi vatandaş nezdinde her şey normal !.. 

Her hafta Galatasaray önünde, tam bir yıldır Berfo ananın yokluğunda da olsa oturmayı alışkanlık(!) haline getirmiş beyaz yemenili Cumartesi Annelerini ya da Gezi Parkı'nda tekerlekli sandalye üzerinde, en sağlamım, sağlıklıyım iddiasında olanımızdan daha dik duran omurgalı yurttaşı görmezden gelirseniz asayiş berkemal !...

Oysa kazın ayağı öyle değil... 20 Şubat 2014 itibari ile, hem de özbeöz bu sistemin kalesi, bu düzenin bankası olan Merkez Bankası'nın itirafı ile: Ekonomisinin büyüdüğü iddia olunan ülkenin 2013'te 390 milyar dolarlık uluslararası yatırım pozisyonu açığı verdiği, bunun da 780 milyar dolar olarak gerçekleşmesi beklenen ulusal gelirin yüzde ellisini bulduğu ve mali alt yapıyı çok riskli ve kırılgan yaptığı gerçeği, son günlerde kameralar önünde renk vermemeye, çaktırmamaya çalışan yerli ve yabancı patronları kara kara düşündürüyor...


 
*  *  *

Hadi bu buz dağının altındaki gerçeğin sefalet ücretleriyle yaşamaya çalışan emekçiler için ne demek olduğunu, ne anlama geldiğini, "Dış mihrakların güdümündeki, art niyetli, komplocu" olan biz söylemeyelim de, malumun itirafını şıracının şahidi bozacıya bırakalım: OECD yani Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü, dünyanın ve himayelerindeki ülkelerin "yavaş büyüme" ve "yüksek işsizlik çağına" girme riskinde olduğu serzenişinde bulunuyor, tekel karları ile şişindikleri kurulu düzen kendi marifetleri değilmiş gibi...

Güzelim ve yaşanası ve de Nazım Hikmet dizelerinin leş kokan ağızlarda sakız yapılmaya çalışıldığı şu memlekette, her ne kadar, hem sapla saman birbirine karışmış, hem de at izi it izine bilinçli olarak karıştırılıyor olsa da, emperyalizmin arka bahçesi bizim gibi bir ülkede, güneş balçıkla, pislikle sıvanamıyor: Vahşi kapitalizmin ucube çocuğu TAŞERON... Onun olmazsa olmazı İŞ CİNAYETLERİ... Ve elbette ki İŞSİZLİK...

Şimdi... 


Avrupa'nın önde gelen ilaç üreticilerinden biri olan, eşdeğer ilaç geliştirme, üretim ve pazarlama süreçlerine odaklanmış, genel merkezi Prag’da bulunan, hisseleri Prag Borsası ve Londra Menkul Değerler Borsası’nda işlem gören, en büyük hissedarı ise %24,9 ile Sanofi Aventis olan, 5000’e yakın çalışanı ile Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Romanya’da üretim tesisleri bulunan ZENTİVA ilaç firmasına gelelim. Çek Cumhuriyeti, Romanya ve Slovakya’da pazar lideri olan, Polonya, Rusya, Bulgaristan, Ukrayna ve Baltık ülkelerinde de hızla büyüyen, "Fena halde insan sağlığı ile ilgilenen" bu şirket, ağrı tedavisi, kardiyovasküler hastalıklar, merkezi sinir sistemi bozuklukları, sindirim sistemi, üriner ve genital hastalıklar ve de solunum yolları hastalıklarının tedavisine yönelik olarak üretim yapmakta, milyon dolarlarına nicelerini katmaktadır.

Bizzat şirket CEO'sunun ağzından: " Zentiva, Avrupa’nın önde gelen eşdeğer ilaç şirketlerinden biri olma yolundadır. Hızlı büyüyen, karlı bir şirket olarak, şirketimizin gelişimine ve amaçlarımıza ulaşmamıza katkı sağlayabilecek olan yetenekli ve başarma isteği olan kişileri arıyoruz. Biliyoruz ki, başarımız çalışanlarımızın ve onların gönülden bağlılıklarının, işlerine adanmışlıklarının altında kalmaktadır."

Anlaşılacağı üzere bunlar bildik teraneler. Başka deyişle, madalyonun bu yüzü fena halde toz pembe; biz, fincancı katırlarını ürkütecek, hani birazcık da ezber bozup keyif kaçıracak tozu dumana katan yüzüne bakalım. Bakalım da, "bozguncu", "servet düşmanı" misyonumuzu yerine getirelim: OECD'nin "yükselen işsizlik çağı" öngörüsü gereğince, ZENTİVA'nın 420 işçinin çalıştığı Lüleburgaz'daki ilaç fabrikasında 16 işçinin işten çıkarılıp kapının önüne konulması üzerine, işçiler, "işten atılan arkadaşlarının kendi bölümlerinde tekrar iş başı yapana dek" fabrikayı işgal etti.



*  *  *

Şunu söylemek için, ulema ya da kahin olaya gerek var mı: İşten atılan ve "Şalter inecek, acılar dinecek" gerçeğini bilerek ya da bilmeyerek dile getiren "işgalci" işçilerin beden ve de ruh sağlıkları her an bozulabilir !

İnsan sağlığı için ilaç üreten bir fabrikanın ve patronlarının buna ne denli izin verip vermeyecekleri, anlaşılmamasına çalıştıkları ağızlarından akan salyaların insan sağlığı üzerinden servete servet katma, dizginlenemez kar hırsı olup olmadığı, alışılagelmiş bir turnusol kağıdı testi olarak çalışma yaşamımızın gündemine oturmuştur.

Anlatılan, anlatılmak istenen, yeryüzünün ve yeryüzü insanlığının başlıca belası kapitalizmin vahşi ve barbar yüzü, en önemlisi de, insanlığın "kavga ya da ölüm, kanlı mücadele ya da yok olma" mücadelesinde nihai sonuca götüren şalter/ işgal diyalektiğinin evrensel gerçeğidir.





 

Hasan Oğuz Bilgen, 23 Şubat 2014