23 Eylül 2024 Pazartesi

BEYLERBEYİ KÜKREDİ: SÜKUNET BRE!

 


SESSİZ OLALIM!.. ÖYLE Mİ?.. (1)

Geçenlerde, iyimser bakıldığında ‘sesinizi kesin, gürültü yapmayın’ olarak anlaşılabilecek, aslında açıkça tehdit/ gözdağı içeren bir uyarı asker üniformalı bir kişiden gelmişti. ‘Sabrımızı taşırmayın, susun ve oturun oturduğunuz yerde’ büyüklenmesi ile celalleniyor, sindirmek istiyordu.

Hedef alınıp bastırılmak istenen, ekmeğini yerin yedi kat dibinden kazanan, buna karşın itilip kakılan emekçinin uğradığı haksızlıklara karşı kabaran haklı öfkesi idi. Kaçınılmazdır, beklemediği yanıtı da alacaktı. Dayatılan vahşi uygulamalara isyan edip coşmuş oradaki işçiler adına bir gözü pek emekçi, -en küçük kuşku yok- haklılığının verdiği cesaretle, önlerine asker barikatını dikmiş komutana olanca sesi, mangal yüreği ile açıkça meydan okumuştu:  

“Devletin gücünü bizde deneyeceksin!.. Öyle mi alay komutanı?! Biz buradayız. Sizden asla korkmuyoruz. “  

O kadar...

Gemileri yakan bu çıkışa eklenebilecek söylenebilecek tek bir sözcük yoktur. Olamaz da. Şimdilerin ana muhalefetinin de Türkiye Solunun da, kırması gereken kararsızlık, politikasızlık ve de aşması gereken eşik budur. Ortak akılla üretilmiş, uzun erimli politik ilkelerle alana çıkmak ve o alay komutanına diklenen, canı yanmış işçi gibi ses vermek, karşı durmak.

Bu haklı çıkışta ‘Öyle yağma yok. Yat, kalk, alçak sürün! Bundan böyle susmak da boyun eğmek de yok’ diklenişi olduğunu, her olayda olduğu gibi anlayan da oldu anlamayan da. O, özgür ruhlu emekçinin bu yanıtı nerelere, kimlere kadar gitti, bilinmez. Birileri not etti mi? Ne ki, nerede ezilen horlanan varsa, o insana gittiği ve Edirne’deki halka ulaştığı kesin.

* * *

Bu kez, ‘Kes sesini, şamata yapma’ komutunun benzeri uyarı, siyasal iktidarın bir başka önemli aparatı, elinden Osmanlı kılıcı eksik olmayan ruhani cepheden geldi. Hani şu, yıllık bütçesi kırk üç üniversitenin toplam bütçesini sollayıp geçen diyanet...

Parmak sallanan, yediğimizi/ içtiğimizi/ giydiğimizi üreten ve de getirip tüketin deyi önümüze koyan yine aynı sınıf kardeşleriydi. Paraya, haksız kazanca, iş cinayetlerinde kana doymayan sermayenin, sendikaya üye oldukları için işten çıkardığı ve iki aydır polis müdahalesine karşın haklı eylemlerini Çatalca Kaymakamlığı önünde sürdüren Polonez işçileri.

Onca polis, kaymakam müdahaleleri yetmezmiş gibi, yine vergilerimizle maaşını ödediğimiz bir devlet memuru olan müftü efendi hakları için bir olup ses veren işçilere, “Böyle hak aranmaz. Sessiz olun. İnsanlar rahatsız oluyor.” buyurdu.

Egemenler, ezeli açlığın adaletsiz ve zalim çarklarını kırıp ebedi tokluğu fethedecek olan ve çalışıp şu dünyanın üretimini yapan/ yaratan amele sınıfına ve dahi onların savunucularına/ öncülerine hep bildik nakaratı yinelemişlerdir:  “Hak, akıl, bilim... Haşa... Ses etmeyin. Dua edin, itaat edin.”

* * *

Klişe bir sözdür; derin düşünmenin kısa ve yalın anlatımıdır: 

'Sadece söylediklerimizden değil sustuklarımızdan da sorumluyuz.’

.  .  .

“Düzmece mahkemenize söyleyecek tek sözüm yok. Bizler Nazi işgaline direnerek, işçi sınıfına ve halka olan sorumluluğumuzu yerine getirdik. Abartılacak bir durum yok. Asla pişman değilim. Bana ve yoldaşlarıma dilediğinizi yapabilirsiniz.”

Kukla mahkemenin duvarlarında çınlayan sözler, ‘sabotaj’ ve ‘suikast’ suçlamasıyla, bir partizan hücresi ile birlikte yakalanmış Manukyan’a aittir. Sonra oradaki komediyi utangaç/ suskun bakışlarla, kahredici bir suskunluk içinde izleyen salondaki Fransızlara döner. Çarpıcıdır ki; konuşmasının sonu, bizim Nazım’ın “Akrep gibisin kardeşim” sözünü çağrıştıracaktır.   

“Sizler, suskunluğunuzda ezilen sizler. Bu gün sustuklarınızdan, yarın önce halkınıza ve tüm insanlığa sorumlu olacaksınız. Sizler Fransızsınız. Biz partizanlar, Fransa için ve diğer halkların kurtuluşu için savaştık. Siz zavallılar, vicdanınızı ve öz vatanınızı düşmana sattınız. Burada oturup bunca saçmalığı suspus izleyen sizler, Fransız uyruğunu miras aldınız. Bizlerse bu uyruğu, bu onuru hak ettik.” (x)

* * * 

Asla susmamış, söylediklerinden ve yaptıklarından ötürü halkına en küçük bir sorumluluğu olmayan, dosta da düşmana da söyleyeceğini söylemiş, ‘hain’ ve ‘bölücü’ damgası yemiş devrimcilerin kalıcı, derin izleri bizim topraklarımızda da vardır. Silinmesi ve silinebilmesi olası değildir.

Yüreklerimize dokunan şiirler okuyan, mitinglerde coşkulu söylevlerde “Biz buyuz, buradayız” diyen Enver Karagöz... Artvinli, Karadeniz’li bir Laz uşağı. ‘Sen misin coşkulu şiirler okuyan ve ateşli söylevlerin ustası!?’ denilerek, bir daha halkına şiirler okumaması ve devrimci söylemlerde bulunmaması için boğazına kezzap dökülen, şu bizim Laz uşağı Enver... Devrimci Öğretmen... (xx)

Onun sesi halkımın sesi; onunla birlikte ülkemizin sesi yakılmıştır. 

* * * 

Çağlar boyunca egemenin çaldığı yat borusunun en önemli nağmesi ‘Ses etmeyin, uslu olun’ dur. Bu bildik nakarat, duruma göre bazen buyurgan bazen de yumuşaktır, dokunaklıdır. Çatalca müftüsünün 'Hastalar var, insanlar rahatsız oluyor' ağlak halindeki gibi. Pek de düşünceliymiş, nasıl da duyarlıymış! Hastaları da düşünürmüş!.. 

Çürümüş rejimin bunca rezil gündeminde, ders veren güzel gelişmeler de oluyor:

* Güncel deyimle el yükseltip, ses veren Polonez işçisi, geçenlerde muhatap oldukları sermaye uşağına "Pes" dedirtip, kazandı.

* Grev çadırları çoğalıyor. İstanbul Tuzla'da Tarkett Zemin Kaplaması fabrikasında, sendika işçinin baskısı ile "Bize ekmek yoksa, size de huzur yok" diyerek, köprüleri atıyor.

* Yine Hadımköy'de Ak Plastik işçileri, "Açlıktan ölmeyiz, biz bu yoldan dönmeyiz" deyip, gemileri yakıyor.

* Hastane koridorlarında "Sus" işareti yapan hemşire fotoğrafının, -yıllar var- çok kötü bir taklitçiliğini yapan Türk-İş ağası Atalay için, son Ankara mitinginden bu yana "İstifa" sloganları giderek yayılıp, yükseliyor.

* Yalınayak başkente varan, orada oturup günlerce baretini yere vurup, sesini sesini sağır sultana kadar duyuran Soma-Fernas işçisi, sonunda kapıkulu Batman vekiline dersini verip haklarını aldı.

Demek ki neymiş? Uslu ve suspus olmanın, kuzu gibi davranmanın bir yararı olmuyormuş!  "Hak verilmez, alınır" mış!  Gürültü yapmak, yaramaz çocuk olmak ve de kafalardaki zincirleri kırmak, istenilen/ulaşılmak istenen sonucu veriyormuş! 


Açık Mektup Yazı Kurulu, 24.09.2024, Bağlar-Diyarbakır

 

(x) Tamamı için bak: Paris Pantheon Anıt Mezarında İlk Kez Bir Komünist: Misak Manukyan. Açık Mektup

(xx) Tamamı için bak: Sesi Yakılan Ülke. Açık Mektup