BİR
DUVAR, BİR ÇİFT AYAKKABI, BİR DOSYA
23 Mayıs 2011, 20:35
Darbeci general eskileri,
2011/1 no:lu dosya ile başlatılan "hukuki işlem" le
"soruşturulacak" mış! En önemlisi de “ dosya numarasından da
anlaşılacağı üzere hazırlık yılbaşından beri sürüyor"muş!.. (Basından
)
. . .
Bir Duvar, Bir
Çift Ayakkabı, Bir
Dosya.
Genç yaşına karşın, o güne dek onlarca, yüzlerce kez
işittiği hatta kullandığı “zindan gibi” deyiminin ne anlama geldiğini, insanı
ne beter ruh hallerine soktuğunu, tıkıştırıldıkları dar koğuşun pencerelerinin
askerler tarafından tuğla ile örüldüğü, böylece onca insanın yirmi dört saat
boyunca kırk vatlık bir ampule mahkum edildiği gün
anlar.
1983 yılının yazıdır.
Dayatılan “tek tip elbise” uygulamasına karşı
direniş eylemi nedeni ile dokuz aydır görüş hakları da dahil her şey yasaktır.
Görüş yasağına avukatlar da girdiğinden savunmalar da yapılamamaktadır. Mektup,
gazete, eşya v.s verilmez; banyoya götürülmedikleri gibi revire de
çıkamamaktadırlar. Koğuşta sıkış tepiş şort
atlettirler…
Gün içinde üç kez, idare tarafından ‘sayım’ yapılır;
bu da günde üç kez sayım vermeme eylemi, üç posta salkım saçak yerlerde
sürünmek, topluca dakikalarca dayak yemek demektir. Havalandırma hakları da
engellendiğinden, yemekhane bölümündeki altı metrelik boşlukta, öbekler halinde
sırayla volta atarlar. Abartısız sahip oldukları tek özel eşya, karavanaya
topluca salladıkları tahta kaşıktır. Belli ki televizyon için yapılmış raf,
duvarda boş durur. Kitap, kağıt, kalem, dergi, gazete çoktan
unutulmuştur… Öyle ki, bir gün duvarların çok ötesinden gelen bir eşek
anırması, onlara çok değişik, yeni, sevecen ve de ulaşılmaz gelir.
Aylardan temmuzdur.
Tutsaklarının bunaltıcı sıcaktan birbirine değmemeye
özen gösterdiği koğuşun kapısı, sadece karavana saatinde açılır; ancak 10-15
saniye açık kalan bu kapıdansa içeriye ışık ya da temiz hava değil, maltanın
rutubetli havası ile askerin ter kokusu gelir. Sular ise “güvenlik”
gerekçesiyle, gece yarısı -bazen sabaha karşı- yarım saat kadar, o da
sıçankuyruğu gibi akar.
Bu yüzden, şimdilerde her yaz mevsimi geldiğinde ve
de insanlar sıcaklardan yakınmaya başladığında, “16. Koğuş” taki devrimci
tutsakların terden yapış yapış olmuş yataklarında yatamadığını, gece yarıları
sınırlı dakikalarda, acele etmeden, asla birbirinin sırasına saygısızlık
etmeden, paylarına düşen bir tas su ile sadece koltuk altlarını ve apış
aralarını yıkadıklarını anımsar.
İşte o, zamanın bol mekanın dar olduğu, güneş
ışığının geldiği her pencerenin örüldüğü, hava gelen her deliğin sıvandığı yaz
günlerinden birinde, aynı kavgaların verildiği, aynı şiddetli çatışmaların ve
de onurlu direnişlerin yaşandığı bir başka Anadolu kentinin emniyetine -
sıkıyönetim savcılığının talebi ile- iki dava arkadaşı ile birlikte sorgu için
götürülür. İnsan aklının alamayacağı oradaki gerçek zindanda, geldiği Şirinyer
Askeri Cezaevi'nin 16.koğuşunu Antalya sahillerini, Muğla’nın Ölüdeniz’ini,
Foça’nın mavi koylarını anımsar gibi anımsar.
Otuz gün boyunca gözbağı sorgu saatleri dışında,
ancak hücrede açılır; ne var ki orada da kayda değer bir gün ışığı olmadığından
hiçbir bir işe yaramaz… Hücre arkadaşı da, onun gibi arkadaşlarını ve
kaldıkları evleri ele vermesi için, gündüzlerin gecelere karıştığı sonu
gelmeyen saatlerde işkence görmektedir.
Bir defasında arkadaşının sorguya götürülmesinin
üzerinden kaç saat geçtiğini, belleğini ne kadar zorlasa da bir türlü
kestiremez; uğuldayan beyni zaman kavramını yitirmiştir. Kaç zaman sonra,
arkadaşı yumruk ve küfürlerle, ite kaka geri getirilip hücreye boş bir çuval
gibi atıldığında sırılsıklamdır, kolları “ Filistin Askısı” nın etkisi ile
cansız ve duyarsızdır. Hücre kapısı kapanır kapanmaz, arkadaşının kıpırtısız
bedenini yokladığını, işkencenin sonuçlarını anlamaya çalıştığını, kollarının
durumunun ayırtına varınca da ona masaj yaptığını, bu sırada onun uzamış
kıvırcık sakallarını, sıcak soluğunu duyumsadığını, onunsa, içinde bulunduğu
duruma aldırmaksızın kulağına, hırıltılı ve ürkütücü bir sesin yarım yamalak Türkçe'siyle:
“ Teslim olmadığını, ölüm de olsa sonucuna katlanacağını, teslim olmayacağını” fısıldadığını, kendisine de “ korkmamasını, yılmamasını...” öğütlediğini anımsar.
Zifiri karanlık tabutlukta ve onun bir duvar
ötesinde, dışarıdaki insana dayanılmaz gibi gelen, amansız sorgu yöntem ve
teknikleri ile dolu dolu saatler, günler, haftalar geçer. Dipsiz, bitimsiz, boz
bulanık zamanın fısıltı ile konuştukları bir anında, kıvırcık sakalı
uzamış ve sıcak soluklu genç adam bir sır verir gibi aniden:
" Beni götürecekler, bir
not ele geçirmişler, bir randevu notu… Beni muhtemelen canlı yem olarak
kullanıp, ateşin içine atacaklar…” der. “ Senden dileğim, eğer bir gün sağ salim
geldiğin yere geri dönebilirsen, oradaki arkadaşlarımıza, yoldaşlarımıza,
devrimcilerin bu diyarda da cuntaya direndiğini, faşizmin karşısında diz
çökmediğini, her ne olursa olsun savaşı sürdürdüğünü anlatmandır...”
Ardından hiçbir şey söylememiş, hiçbir şey olmamış
gibi, çok kısa sürecek, ürkek, tedirgin, eğreti ama karşı konulmaz, arsız bir
uykunun kollarına bırakır kendini.
Devrim ve sosyalizme, onlarla gelecek güzel günlerin
inanılan bütün değerlerine dair sıcak düşlerin, sancılı bedenin yaralarını
sağaltmaya çalıştığı bir anda, hücrenin kapısı hoyratça açılır. Yüzünü
görmediği, adını bile sormadığı, hiç tanımadığı, dilini bilmediğinden ancak yüreğini paylaşabildiği devrimcinin götürülme anıdır.
O an bedeni önüne geçilmez titremelerle sarsılan devrimciye lastik
ayakkabılarını giydirirken, “ titremem
korkudan değil, çaresizlikten… ” gibisinden belli belirsiz bir şeyler söylemeye
çalışmasından, onun eksiklendiğini, biraz da mahcup olduğunu anlar. Onun
rahat olması için uzamış, uzamış, kıvırcık sakalına okşar…
Cellatlarına belli etmeden usulca vedalaşırlar.
İnsana duyumsattığı şeyler, yaşattığı coşku, hüzün, kahır ve çaresizlik belki
de sayfalarca anlatılabilecek o ayrılış anı, saniyeler içinde başlar ve biter.
Dediği çıkmış, alınıp götürülmüştür işte… Uzaklaşan ayak sesleri
kesildiğinde dayanılmaz bir acıyla yüreği sıkışır. Daha şimdiden özlemeye başladığı insan,
darbecilerden, işkencecilerden aman dilemeyen, adı sanı hiç bilinmeyecek
olan yüzlerce, binlerce devrimciden sadece birisidir.
Karabasanlarla dolu bir uykuya daha yenice dalmış
gibi gelse de; saatler geçmiştir. Yarı uykulu yerde kıvrılmış yatarken
kapının demir kilidi döner. Sahibinin arsızca sırıttığını duyumsadığı bir el,
üzerine yumuşak bir cisim atar.
“ Al işte " der, “ O pislikten
geriye kalan… Çok sıkışırsan içine işe, benden sana izin... ”
Arsızca sırıtıp, küfürle karışık, kızgın ve sinirli
söylenerek demir kapıyı sertçe çarpar. El yordamı ile alelacele ne
olduğunu anlamaya çalıştığı yumuşak cisim, burun boşluğuna dolan sıvının
pıhtılaşmaya yüz tuttuğu bir lastik ayakkabının tekidir.
Oligarşinin -12 Eylül 1980- açık faşizm döneminden
bu güne gelen halka karşı örülmüş duvarlar, üzerimize atılan boş ayakkabılar,
bunların toplumda yarattığı travmaları, sosyal, etik aşınma ve
çöküntüleri, silinen, yok sayılan kimlik ve kişilikler, yitirilmiş,
“kayıp” edilmenin ürünü edilgen, geleceksiz, laylom 80 çocukları,
insanımıza karaçalı misali dolanan gericilik ve şovenizm, baskı, korku ve de
politik sihirbazlığa dayanan oligarşi ile halk arasında kurulmuş suni
dengenin giderek güçlendirilmesi ve kurumsallaştırılması ( % 47 misalinde
olduğu gibi ), açıldığı söylenen "2011/1 no" lu alicengiz
dosyasının neresindedir.
Dosyanın hasının açık faşizmin
"mağdur" larınca değil bizzat muhatapları tarafından hazırlanacağı ve
gerçek hesabın duvarları, çarmıhları, sürgünleri,
bilumum askıları-baskıları görenlerce, bu havanın, bu suyun, bu
toprakların gerçek sahibi Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halkları tarafından,
salt darbecilerden değil darbenin kaynağı olan sistem ve ideolojiden, tüm
kurumlarından, tüm eklenti ve bağlantılarından sorulacağı umut ve inancı ile...
Hasan Oğuz Bilgen, 08 Nisan 2011, Bornova
İlk Haber Tarihi : 08.04.2011
Bu Haber, 10.12.2011... 1554 Kez Okundu
Son Haber Tarihi : 23.06.2011
Bu Haber, 10.12.2011... 1896 Kez Okundu
Haber Editörü : Özgür Medya
Haber Kaynağı : Özel
Yazarın Diğer Yazıları
Özgür Medya-Site İçinde-Arşiv
Haber Arşivim
Bu haberi arşivime eklemek istiyorum
Bu haberi tavsiye edin
Bu haberi arkadaşlarınıza tavsiye edin
Haberi Yorumlayın
Bu habere yapılmış bir yorum bulunmamaktadır
İlişkili Haberler
İlişkili haber bulunmamaktadır
++ Ozgur Medya ++
info@ozgurmedya.org
Sitede yer alan yazilar yazarlarını bağlar.
Site yönetimi sorumlu değildir.
Telif hakları yasasınca korunur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder