“ÇOK GÜZEL ÖĞÜTLER BUNLAR…”
Sporla olan ilgisi sıradan bir izleyiciliğin
ötesine geçmese de hemen herkes, sporcuları çalıştıran görevlilerin
yarışlar/karşılaşmalar öncesinde sporculara, son ana dek mücadeleyi
bırakmamaları konusunda -tabi ki deneyimlerine dayanarak- nasıl ciddi öğütlerde
bulunup, can alıcı uyarılarda bulunduklarını bilirler.
Yarışacakları mücadele alanlarına çıkmak için
sabırsızlanan enerji dolu genç insanlara -özellikle soyunma odalarında- son
dakika taktikleri verilirken, şu ya da benzeri laflar edilir: Son saniyeye, son
düdük ötene, son gong vurana, göğsünüzle ipi koparana dek işin yakasını
bırakmayacaksınız… Feleğin, dananın kuyruğu kopana dek taktığı çelmelere
karşın, en son dönemeçte kendinizi insanların omuzlarında, zaferin kupasını
ellerinizde bulabilirsiniz!..
. . .
Eski Bisan Bisiklet Fabrikası işçisi, BMC emektarı,
Tekel bilgesi kaynakçı Arif Usta da 1992 yılında, haklı olduğu halde yetkili
sendikanın edilgenliği ve de eylemsizliği nedeni ile çok zor ve yalnız günler
yaşayan Bornova Belediye işçisine “mücadelenin asla bırakılmaması” mealinde
benzer sözler söylüyordu.
Söz konusu belediyede, yaklaşık bir yıldır işçi maaşı ödenmiyor; başkansa klasik işveren profiline ters düşmeyerek, çok çalışkan, mutlu mesut pozlarda, basınla gülüm balım ilişkiler sürdürerek günü kurtarmaya, ortalığı sütliman göstermeye çabalıyordu. Ne ki, sular ısınmış, işçiler işin doğasını kavramıştı. Halka, esnafa çarşı pazar, cadde sokak bildiriler, sinsice spekülasyon konusu yapılan “devasa”(!) maaşlara dair bordro fotokopileri dağıtıldı bıkıp usanmadan.
Söz konusu belediyede, yaklaşık bir yıldır işçi maaşı ödenmiyor; başkansa klasik işveren profiline ters düşmeyerek, çok çalışkan, mutlu mesut pozlarda, basınla gülüm balım ilişkiler sürdürerek günü kurtarmaya, ortalığı sütliman göstermeye çabalıyordu. Ne ki, sular ısınmış, işçiler işin doğasını kavramıştı. Halka, esnafa çarşı pazar, cadde sokak bildiriler, sinsice spekülasyon konusu yapılan “devasa”(!) maaşlara dair bordro fotokopileri dağıtıldı bıkıp usanmadan.
Biriken kira borçları, kabaran bakkal/manav
veresiye hesaplarıyla birlikte, elbette sloganların da, eylemlerin de dozu
arttı. Rüzgar sertleşmişti. İyiden iyiye
ayranı kabaran işçi, bir gün, kendilerini zaferle taçlandıracak
final
yürüyüşüne başladı. Çileden çıkmış, sabrı kalmamış eşleri arkalarından bağırıyordu: Birikmiş
maaşları almadan eve gelmeyin!..
O güne dek yuvarlak
ve belirsiz laflar geveleyerek vaziyeti kurtarmaya çalışmaktan başka bir şey yapmayan sendikacıları da peşine takan öfkeli yürüyüş selinin
önünü kesmeye çalışan grubun içinde belediye başkanı da vardı: “ Etmeyin, rezil
oluruz! ”
Ne var ki adımlar sert, talepler netti: “ Paralarımızı
ver! ”
İçindeki korkuyu yıkmış diklenişin bekçileri, uzun bir süre ilçe
meydanını haklı sloganlarla inlettikten sonra, belediye sarayının kapısına
dayandı…
. . .
Son bir haftadır, an itibari ile saray kapılarına dayanmasa
da, padişahın fincancı katırlarını ürkütecek, kronik sendikacılığın ezberini
bozacak olan, hızla bir araya gelen ayaklar sert ve kararlı adımlar atıyor işçi
havzalarında… Bursa halkı ve çalışanları haklılığın, direnişin ve dayanışmanın sloganlarını
dinliyor pür dikkat…
Paranın saltanatını sürdürenler, zevkini sürenler, gücün ve kibrin sultanları, sevmezler böyle “tehlikeli”
ve oyunbozan şeyleri… Hazır bir seçim havasına girilmişken, ninniler söylenir
masallar anlatılırken… İnceden bir kayıkçı kavgası eşliğinde, iktidarın babası,
muhalefetin anasınca güfteleri belli belirsiz, esnek, yuvarlak, dayanaksız,
eğreti bir korodur tutturulmuşken… Renault’ta, Tofaş’ta, Ford Otosan'da, Coşkunöz’de, Mako’da
işçiler hükümdarlığın ağzının tadını kaçırdı kaçıracak… İşçinin talebi yalan/talan düzenlerinin, son günlerdeki laf ebeliklerinin, deli saçması söylevlerinin göbeğine bir bomba
gibi düştü önceki gün. Çok kısa, net ve
anlaşılır olan üç istek tek cümlede ifade edilmişti:
Ücretler iyileşsin, çalışma
saatleri azalsın, Türk Metal Sendikası işyerlerinden çıksın.
,
Şimdilerde moda ya, birilerini bu istemi “kaynak”
polemiğine denk getirip kim vurduya götürmek isteyebilir. Bu kez iş o kadar
basit değil, görülen o ki, direnişe katılmaları an meselesi olan Farba, Value,
STK fabrikalarının işçileri ve diğerleri var sırada. İşçi Sınıfının gün doğumundan gün batımına çalıştırıldığı
günlerden beri dili de, muradı da bir… 1992 yılının Bornova’sında olduğu gibi,
2015’in Bursa diyarında da, Kocaeli mekanında da, fabrikaların bahçelerine yataklarını sermiş işçilere eşleri aynı şeyi söylüyor: “ Hakkını almadan eve gelme…”
Bu kadar kesin, bu kadar net.
Bu kadar kesin, bu kadar net.
Sorular, sorgulamalar, bilinçli öfkeler, örgütlü
ayağa kalkmalar, dikleşmeler iyidir. Her daim insana iyi gelir… İşçiyi diri ve haklı tutar… Küme düştüğü
düşeceği söylenen, hakkında varlığı ve ideolojisiyle “Artık devrinin bittiği!”
rivayet olunan ve “ayak takımı” yakıştırması ile nicedir aşağıladıkları işçi
sınıfı, bir gün siyaset sahnesinin final bölümünde kendisini “omuzlar üzerinde”
buluverir.
Boynunda, artık gına gelmiş sendika zorbalığının,
ayak bağı karaçalıların tarihin çöplüğüne atıldığını ve eve hakkı olan ekmeği
götürdüğünü simgeleyen ışıldayan madalyasıyla…
Hasan Oğuz Bilgen, 20.05.2015, Sıcakdere
Önemsiz Not: Siz yazının başlığındaki, suya sabuna dokunmaz
duygusu uyandırabilecek alçak gönüllülüğe bakmayın… Başlık o biçimiyle yazılmış olsa bile, kitabın
orta yerinden “Çok güzel hareketler bunlar” olarak okunur ve öyle bilinir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder