20 Mayıs 2015 Çarşamba

"ÇOK GÜZEL ÖĞÜTLER BUNLAR..."

“ÇOK GÜZEL ÖĞÜTLER BUNLAR…”

Sporla olan ilgisi sıradan bir izleyiciliğin ötesine geçmese de hemen herkes, sporcuları çalıştıran görevlilerin yarışlar/karşılaşmalar öncesinde sporculara, son ana dek mücadeleyi bırakmamaları konusunda -tabi ki deneyimlerine dayanarak- nasıl ciddi öğütlerde bulunup, can alıcı uyarılarda bulunduklarını bilirler.

Yarışacakları mücadele alanlarına çıkmak için sabırsızlanan enerji dolu genç insanlara -özellikle soyunma odalarında- son dakika taktikleri verilirken, şu ya da benzeri laflar edilir: Son saniyeye, son düdük ötene, son gong vurana, göğsünüzle ipi koparana dek işin yakasını bırakmayacaksınız… Feleğin, dananın kuyruğu kopana dek taktığı çelmelere karşın, en son dönemeçte kendinizi insanların omuzlarında, zaferin kupasını ellerinizde bulabilirsiniz!..
.  .  .

Eski Bisan Bisiklet Fabrikası işçisi, BMC emektarı, Tekel bilgesi kaynakçı Arif Usta da 1992 yılında, haklı olduğu halde yetkili sendikanın edilgenliği ve de eylemsizliği nedeni ile çok zor ve yalnız günler yaşayan Bornova Belediye işçisine “mücadelenin asla bırakılmaması” mealinde benzer sözler söylüyordu. 

Söz konusu belediyede, yaklaşık bir yıldır işçi maaşı ödenmiyor; başkansa klasik işveren profiline ters düşmeyerek, çok çalışkan, mutlu mesut pozlarda, basınla gülüm balım ilişkiler sürdürerek günü kurtarmaya, ortalığı sütliman göstermeye çabalıyordu. Ne ki, sular ısınmış, işçiler işin doğasını kavramıştı. Halka, esnafa çarşı pazar, cadde sokak bildiriler, sinsice spekülasyon konusu yapılan “devasa”(!) maaşlara dair bordro fotokopileri dağıtıldı bıkıp usanmadan.

Biriken kira borçları, kabaran bakkal/manav veresiye hesaplarıyla birlikte, elbette sloganların da, eylemlerin de dozu arttı. Rüzgar sertleşmişti. İyiden iyiye ayranı kabaran işçi, bir gün, kendilerini zaferle taçlandıracak final yürüyüşüne başladı. Çileden çıkmış, sabrı kalmamış eşleri arkalarından bağırıyordu: Birikmiş maaşları almadan eve gelmeyin!..  
O güne dek yuvarlak ve belirsiz laflar geveleyerek vaziyeti kurtarmaya çalışmaktan başka bir şey yapmayan sendikacıları da peşine takan öfkeli yürüyüş selinin önünü kesmeye çalışan grubun içinde belediye başkanı da vardı:  “ Etmeyin, rezil oluruz! ”

Ne var ki adımlar sert, talepler netti:  “ Paralarımızı ver! ”

İçindeki korkuyu yıkmış diklenişin bekçileri, uzun bir süre ilçe meydanını haklı sloganlarla inlettikten sonra, belediye sarayının kapısına dayandı…
.  .  .

Son bir haftadır, an itibari ile saray kapılarına dayanmasa da, padişahın fincancı katırlarını ürkütecek, kronik sendikacılığın ezberini bozacak olan, hızla bir araya gelen ayaklar sert ve kararlı adımlar atıyor işçi havzalarında… Bursa halkı ve çalışanları haklılığın, direnişin ve dayanışmanın sloganlarını dinliyor pür dikkat…

Paranın saltanatını sürdürenler, zevkini sürenler, gücün ve kibrin sultanları, sevmezler böyle “tehlikeli” ve oyunbozan şeyleri… Hazır bir seçim havasına girilmişken, ninniler söylenir masallar anlatılırken… İnceden bir kayıkçı kavgası eşliğinde, iktidarın babası, muhalefetin anasınca güfteleri belli belirsiz, esnek, yuvarlak, dayanaksız, eğreti bir korodur tutturulmuşken… Renault’ta, Tofaş’ta, Ford Otosan'da, Coşkunöz’de, Mako’da işçiler hükümdarlığın ağzının tadını kaçırdı kaçıracak… İşçinin talebi yalan/talan düzenlerinin, son günlerdeki laf ebeliklerinin, deli saçması söylevlerinin göbeğine bir bomba gibi düştü önceki gün.  Çok kısa, net ve anlaşılır olan üç istek tek cümlede ifade edilmişti:
Ücretler iyileşsin, çalışma saatleri azalsın, Türk Metal Sendikası işyerlerinden çıksın.
,
Şimdilerde moda ya, birilerini bu istemi “kaynak” polemiğine denk getirip kim vurduya götürmek isteyebilir. Bu kez iş o kadar basit değil, görülen o ki, direnişe katılmaları an meselesi olan Farba, Value, STK fabrikalarının işçileri ve diğerleri var sırada.  İşçi Sınıfının gün doğumundan gün batımına çalıştırıldığı günlerden beri dili de, muradı da bir… 1992 yılının Bornova’sında olduğu gibi, 2015’in Bursa diyarında da, Kocaeli mekanında da, fabrikaların bahçelerine yataklarını sermiş işçilere eşleri aynı şeyi söylüyor:  “ Hakkını almadan eve gelme…” 

Bu kadar kesin, bu kadar net.

Sorular, sorgulamalar, bilinçli öfkeler, örgütlü ayağa kalkmalar, dikleşmeler iyidir. Her daim insana iyi gelir…  İşçiyi diri ve haklı tutar… Küme düştüğü düşeceği söylenen, hakkında varlığı ve ideolojisiyle “Artık devrinin bittiği!” rivayet olunan ve “ayak takımı” yakıştırması ile nicedir aşağıladıkları işçi sınıfı, bir gün siyaset sahnesinin final bölümünde kendisini “omuzlar üzerinde” buluverir.  

Boynunda, artık gına gelmiş sendika zorbalığının, ayak bağı karaçalıların tarihin çöplüğüne atıldığını ve eve hakkı olan ekmeği götürdüğünü simgeleyen ışıldayan madalyasıyla…   

Hasan Oğuz Bilgen, 20.05.2015, Sıcakdere


Önemsiz Not:  Siz yazının başlığındaki, suya sabuna dokunmaz duygusu uyandırabilecek alçak gönüllülüğe bakmayın…  Başlık o biçimiyle yazılmış olsa bile, kitabın orta yerinden “Çok güzel hareketler bunlar” olarak okunur ve öyle bilinir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder