15 Aralık 2015 Salı

YÜZYILIN SON AMERİKAN İLÜZYONU

YÜZYILIN SON AMERİKAN İLÜZYONU

İlgilenilen bir ülkenin sağlık alanındaki yeterliliğini, hangi düzeyde ve nerede olduğunu öğrenebilmek, konuya nereden, hangi ölçütlerle bakıldığı ile yakından ve doğrudan ilişkilidir 

Sağlık sözcüğü daha başlangıçta yaşamı, yaşamın her insan için koşulsuz, ayrıcalıksız, ödünsüz savunulmasını ve korunmasını çağrıştırır. Tam burada, henüz gözlerini açmamış, siyah, beyaz, sarı benizli bebekler anımsanır.  Ve o minicik bedenlerin, insanlığın en doğal ve en insani hakkı olan, farklı insanlara tanınan onca olanaklara karşın tanımaya fırsat bulamadıkları yaşama tutunamamaları düşer aklınıza...  

Bebek ölümlerinin olmaması, bu konudaki duyarlılık, içten uğraşı ve haklı olarak elde edilen başarı bir ülkenin sağlık ölçütlerinin, olmazsa olmazlarının başında gelmelidir.  Genel yaşam süresi, bir başka deyişle olağan koşullardaki ölüm oranı ve yaşı bir.  Hastalıkların sıklığı, yaygınlığı ve önlenebilirliğinin olması, iki. Tedavilerindeki -sağaltımlarındaki- kaynakların ve olanakların kullanımı, üç… Doğaldır ki, bu anlamda başarı oranı, dört… En son olarak sağlık hizmetlerinin eşit, adil ve ön koşulsuz biçimde toplumun ne kadarına ulaşıp ulaşmadığı konuları, vazgeçilemez ve de yok sayılamaz sağlık ölçütlerindendir.  

Önemle belirttiğimiz, her birisi bütünün birer can alıcı parçası olan konu başlıklarından hangisini ele alırsanız alın, şimdilerde  -hemen her alanda- foyası açığa çıkmakta olan Yeni Dünya Düzeni' nin süper jandarması ABD’nin karnesi kırıklarla doludur.  Ülkelere “Hürriyet ve Demokrasi” götürdüğünü ifade eden savaş ve kaos çocuğu Gringo  " Sağlık " denildiğinde de her koşulda sınıfta kalır.           

Amerikan sağlık sektörünün standartları, eriştiği düzey ve kaynak zenginliği (Dünyanın en iyi, en kaliteli bakım ve sağaltım araç, gereç ve teknolojilerini elinin altında bulundurması v.s.) ileri düzeyde olmasına karşın, bu denli tıbbi gelişmişlik ve yeterlilikten, ancak şişirilmiş hastane faturalarının ve ilaç reçetelerin ağır bedellerini ödeyebilenler yararlanabilmektedir. Yeryüzünün serbest kar ve sömürü piyasasının acımasız kurallarına teslim edilmiş diğer ülkelerinde olduğu gibi, ABD vatandaşının en doğal, en insancıl hakkı olan sağlık hakkı da, doymak bilmeyen ilaç tekellerinin, tamamen kar amaçlı özel kuruluşların, en sıradan bir kontrolde bile ücretini peşin isteyen, tüccar kafalı doktorların insafına terk edilmiştir.        

Amerikan sağlık sistemi yeryüzünün en çok paraya ve keyfiyete dayalı, en pahalı,her vatandaşına aynı oranda eşit davranmayan, toplumun tümünü kapsamayan, sektörün hemen hemen tümüne özel şirketlerin ve tıp tacirlerinin egemen olduğu bir sağlık sistemidir.

-  2  -

Günümüz verilerine dayanmamakla birlikte,  Yankee ülkesi yaklaşık on yıl önceki rakamlara göre GSMH’sının % 16,5 unu  -AB’nin çok üzerinde-  sağlık alanında değerlendirmek için ayırmasına karşın, hizmetlerinde iyileşme gözlenemeyen gırtlağına dek ticarileşmeyi becerebilmiş ender sayılan ülkelerdendir. 

Öyle ki, nüfusun ancak % 5’i işgücünü sattığı işvereni tarafından ödenen sağlık sigortasına, % 3’ü kendisinin ödediği bireysel sigortaya, % 1’i (memur, asker, gazi) kamu sigortasına sahiptir.             

Yeni Dünya Düzeni’nin öncüsü olmakla şişinen, kan ve petrol içicilerinin, medya baronlarının söz ve karar sahibi olduğu bu ülkede, çoğunluğu yoksul işçiler, dışlanan göçmenler ve zenciler, açlıkla boğuşan işsizler olmak üzere, yaklaşık elli milyon  (nüfusun % 15’i)  kişinin hiçbir sağlık güvencesi yoktur.  Bu insanlar, devletin övünerek ve bağışta bulunur gibi sunduğu destek programlarından ( “Medicare” ve “Medicaid” ) yasa ve yönetmelikler tarafından şart koşulan zorunlulukları yerine getiremediklerinden yararlanamazlar. Bu gerçekten hareketle Amerikan vatandaşlarının hemen yarısından fazlasının, ekmek, su, hava gibi en doğal ve dahi en gerekli sağlık hizmetlerinden yararlanamadığını söyleyebiliriz.             

Devletin “Medicaid”” ve “Medicare” için ödediği ücreti, aç gözlerini para ve servet bürümüş özel hekimler ve ticarethane adabı ile çalışan hastaneler, “yetersiz” bulduğundan genellikle dikkate almaz. Durum böyle olunca, o devasa ölçüdeki  “Hürriyet Heykeli”nin dikili olduğu bu ülkenin insanları, gerekli röntgen, tıbbi tahlil, ameliyat ve ilaç bedellerini kendisi öder ya da ödeyemez… Sosyal huzursuzluklar artar, nihai amaca ulaşmanın zor ve çetrefelli yollarında ne kavgalar çıkar… Hırsızlık, gasp ve cinayetlerde daha ne tehlikeli tırmanışlar gözlenir… O meşhur 5’ inci ya da bilmem kaçıncı şatafatlı caddenin çok değil hemen on-on beş metre arkasındaki sefalet sokaklarında açlık, uyuşturucu, fuhuş ve ölüm kol gezer.  
             
“Düşler Ülkesi” Amerika, yaşamın diğer alanlarında olduğu gibi sağlığı da aç kurtlara terk eden serbest piyasacı anlayışı nedeni ile, ilaçların ve tıbbi malzemelerin işi ticaret olan marketlerde satıldığı, sırf bu nedenle ilaçtan zehirlenme ve ölümlerin en çok olduğu ülkedir. ( Tam sırası gelmişken, ülkemizde de insan sağlığı üzerinden rant elde etme heveslilerine ve bu cinayet projesini bilerek ya da bilmeyerek savunanlara özellikle duyurulur. )

ABD’de sağlık sigortasız yurttaş kalmayacağı iddiası, ilk kez, bundan yaklaşık yüzyıl önce 1912 yılındaki seçim kampanyalarının pembe düşlerle süslenmiş söylevlerinde ortaya atıldı.


-  3  -

Belirtilen tarihi izleyen yıllarda, zaman zaman yılan hikayesine dönen, çoğunlukla da politikacıların popülist kurnazlığına,  insanın unutkanlığına kurban giderek sümen altında  tutulan, bu  “çılgın ama dahice ”  (zamanın tepkileri) vaatin fikir babası, bilinen ilk sözcüsü Theodore Roosevelt’ tir.  O günlerde vicdan sömürüsü ile birlikte bellek yanılsamalarına yol açan (Bu anlamda bile olsa ideolojik amacına ulaşan) Gringo masalının üzerinden 1990 yılına dek yaklaşık 80 yıl geçer.  Bu kez, sahnedeki aktör (siz kovboy okuyun) Bill Clinton’dur.

Bill de yıllar öncesindeki atası gibi bu pembe düşün sözünü etme ve dillendirme konusunun biraz daha ilerisine giderek sözünü vermekle yetinir.                

Son birkaç yıl içinde Senatoda, basında her dile getirilişinde güvencesiz Amerikan halkını heyecanlandıran, tekelci sermaye yanlısı oluşmuş, kemikleşmiş  - salt ABD’ye özgü - kültürü sarsan, ilaç ve sigorta şirketlerini huzursuz eden düşüncenin siyasi mirasını yemek Barack Obama’ ya düşer.  

Son günlerde yazılı ve görsel basından izlendiği üzere Temsilciler Meclisi’nde kabul gören, - Onların “reform” dediği - sağlık alanındaki son düzenleme, 2014 yılına dek, herkesin sosyal güvenceye kavuşacağı, sigorta yapmayan işverenlere ağır para cezaları,  yasal yaptırımlar uygulanacağı,  yoksullara ve yaşlılara yönelik daha fazla ödenek çıkarılacağı,  sigorta şirketlerinin yaşa ve cinsiyete bakmadan her yurttaşı eşit kabul etmek zorunda kalacağı,  halen sigortalı olanlara da devlet prim desteği sağlanacağı maddelerini içermektedir. Yeni sağlık yasasında ön plana çıkan, sistemin neredeyse tamamını etkisine almış ilaç tekellerinin söz sahibi olduğu özel sektörün kontrolünde olan ülkede, 32 milyon ( nüfusunun % 95’ i ) sigortasız insanın destek programları içinde güvence altına alınması, yani sigortalı yapılması kararlılığı idi.   

Söz konusu düzenleme ayrıca, var olan sosyal güvencelerin etki alanlarını ve bazı olanaklarını arttırmak,  bizde olduğu gibi sağlıklarını düzeltmek için, müşteri muamelesi gördükleri kurumların kapısını aşındıran, tahlil yaptıran, röntgen çektiren, ameliyat olan, ilaç tüketen hastaların bir takım haklarını korumaya yönelik detay maddeleri de içeriyor.       

Ne yazık ki, tartışmalar yaratan yasa, vatandaşın sigorta primlerinin devlet tarafından ödemesi anlamına gelmiyor;  salt devletin özel sigorta şirketleri üzerindeki denetim ve yaptırım mekanizmalarını güçlendiriyor.

Böyle olunca, bu şirketler destek programlarındaki ödenek   “yetersizliğini”  bahane ederek insanları sigortalamayı ret edemeyecek, primleri keyfince arttıramayacak, dahası 2014’ e kadar tek bir insanın bile sigortasız kalmasından sorumlu olacak.


-  4  -

Temsilciler Meclisinde benimsenen yasanın ABD bütçesine on yıllık maliyetinin henüz 940 milyar doları bulacağı ön görülürken, Amerikan silah tekellerinin son beş yıl içindeki tekel karı milyarlarca doları çoktan aştı bile. Emperyalist boyunduruk altında bulunan geri geri bıraktırılmış dünya halklarının baş belası uluslar arası finans kapitalin, kazın geleceği yatırımdan tavuğu esirgediği görülmemiştir.

Irak insanından yüzüne sıçrayan kanı, yüzüne takındığı  “melek” maskesiyle gizlemeye çalışan, “ barış, demokrasi ve insan hakları ” havarisi havalarındaki çakma  Nobel Ödül(!) lü Barack Obama’nın onayladığı yasa da öyle bir şey… Siz, onların it dalaşı örneğinde olduğu gibi, Senato’da kavga dövüş yarattıklarına bakmayın.
                  
Gringo’nun politik arenada göstermelik dalaşı sürerken, ABD Emperyalizminin askerileşmiş ekonomisindeki silah sektöründe bahar günleri  -Osmanlı’daki karşılığı ile lale devri-  yaşanıyor.  Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün ( SİPRİ ) raporuna göre, ABD’ nin silah endüstrisinde  “ açık ara ile ilk sırada bulunduğu ” bunun en somut kanıtı olsa gerek.

Aynı yerde, bu ülkenin dünyadaki askeri harcamaların yaklaşık % 41’ini temsil ettiği, yine ABD’nin geçen yılki harcamalarının 607 milyar dolara ulaştığı, şahlanan silah üretiminin yanında iyi bir pazarlamacı ve satıcı olduğu da belirtiliyor.  En çok sattıkları arasında  teknolojinin son ürünü savaş uçakların, roketlerin, değişik cihazların  (algılayıcı sensörler, radarlar, dedektörler v.s.) ve özellikle de geliştirilmiş mermilerin bulunması alınan haberler arasında. 

SİPRİ başkanı Paul Holtom, sektörün ulaştığı bu yoğunluk içinde, modern savaş uçaklarının ( insansız keşif ve istihbarat amaçlı ) ve bunların mermilerinin ticari hacminin % 27 arttığına, ABD’ninse bu alış veriş hareketliliği içinde başı çekmesine, aslan payını almasına özellikle vurgu yapıyor. 

DÜŞÜNÜLEN SAĞLIK HARCAMALARININ KAYNAĞI TEKEL KARINDA...         

Amerikan tekelci sermayesinin diğer sektörlerin yanında ( elektronik, otomotiv vs.)  sıkışan gazı boşaltmaya yarayacak sınırlı bir refah payı olarak iç piyasaya aktarması, her ne kadar sistemin ekonomik politiği ile örtüşüyor olsa da, bu ilüzyonun biraz da konjonktürel olduğunu söylemek gerekir.

Askeri yatırımlar ve hız kesmeyen silah satışları yüzünü güldürmesine karşın, ABD’nin Irak çöllerinde, Afganistan dağlarında  - hem dünyanın hem de kendi vatandaşının gözünde - politik çıkmazlara girdiği, içine düştüğü politik askeri açmazlarla başının başının dertte olduğu bilinmektedir.   


       -  5  - 

Her kapitalist sistemde olduğu gibi, ABD’de de temel ekonomik yasa artı-değer yasasıdır;  mali yapısının güçlenmesini, iç ve dış ilişkilerin, dengelerin korunmasını ağırlıklı olarak bu yasa belirler.  Bilindiği gibi:  “ Bu, kapitalistlerin işçilerin ödenmemiş emeğine el koyma, artı değerini artırma isteğini ifade eder.” (Nikitin)
            
ABD Emperyalizmi, egemenliğini ilan ettiği sistemindeki tekelleri, çok uluslu şirketleri korur, güçlenmelerini sağlar.  Bu iradi müdahale ve kontrol şemsiyesi programlanmış işleyişin ekonomik ve politik doğası ile uygunluk içindedir. Böylece tekellere hangi üretim ve satış alanında olursa olsun, en yüksek, en pervasız tekel karını elde etme olanağı veren uygun mali koşulların oluşumu da, gelişmesi de sağlanmış olur. Amerikan Emperyalizminin yüksek tekel karı, yine ABD kökenli tekellerin egemen oldukları üretim ve paylaşım alanlarından gelir. Talan ettikleri ve sömürdükleri ülkelerdeki insanların kanı, canı pahasına, gerek siyasi erkin çıkardığı yasalar, gerekse kendilerine özgü yöntemlerle kurumsallaştırdıkları mutlak egemenlik marifetiyle elde ettikleri kar oranının çok üzerinde bir tekel karı, vahşi düzenleri sürdükçe her zaman var olacaktır.             

İkinci Paylaşım Savaşı’nın bitiminden, 1945’lerden günümüze, yani emperyalizmin üçüncü genel bunalım döneminde geliştirilen yeni sömürgecilik yöntemleriyle yaratılan yapay bölgesel krizler, yeni pazar ortamları, ekonomilerin hızla askerileştirilmesiyle akıl almaz tekel karları elde edilmektedir.

“… ekonominin askerileştirilmesi, yani işletmelerin savaş malzemesi üreten işletmelere dönüştürülmesiyle kar oranları da yükselir.  Savaş malzemesi üretimi ile uğraşan Amerikan tekellerinin kar oranı,  sivil üretim kollarının kar oranından % 50-100 daha yüksektir.  Tekellere sınırsız karlar sağlayan savaş malzemesi üretimi  kaçınılmaz olarak emekçi halkın durumunun kötüleşmesi sonucunu doğurur…”  ( Nikitin )  

Temsilciler Meclisinde, “ Sağlık Reformu ” adı altında kabul edilen yasanın,  gelecek on yıllık ABD bütçesine yüklemesi öngörülen 940 milyar dolarlık maliyetinin, -Obama yönetimince Amerikan halkına bağışlanırcasına, lütfedilircesine-  sözünü ettiğimiz o, kan kokan akıl almaz tekel karlarından karşılanacağı açıktır.                  


Hasan Oğuz BİLGEN,  Karşıyaka 2009  
hasanoguzbilgen@yahoo.com.tr


Yayınlanan yazılar Telif Hakları Yasası'nca korunur. 
Yayınlanan yazıların içeriğindeki yasal sorumluluk yazara aittir.
Haber Tarihi : 04/01/2011  
Haber Editörü : Özgür Medya  
Haber Kaynağı : Özel 

Yazarın diğer yazıları Özgür Medya-Site İçinde-Arşiv

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder