KADIN
KIYIMLARININ GÖLGESİNDE 8 MART
Egemenlerin
kendi kafalarına göre, içini doldurup boşaltmaya bayıldıkları resmi tarihin
sayfaları aralandığında hep pembe tonlarda metinler, yine ona yakın renklerde gülümseyen mutlu resimler ve kenar süslemeleri göze çarpar. Spartaküs’den, Bedrettin’den günümüze bozuk düzenlerin ağır aksak dönen çarklarına çomak
sokmaya kafa yoran bizler, burada da aykırılık yapıyor ve yutturulmaya
çalışılan tarihi tersten okuyoruz.
Aslında
sınıf mücadelelerin tarihinden başka bir şey olmayan tarihin 1800’lü sayfalarında
ABD"nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi daha iyi çalışma
koşulları istemi ile bir tekstil fabrikasında greve başlar.
O güne
dek, gün doğumundan gün batımına tezgahlara zincirlenen işçi sınıfının, bir kez
olsun üreten/yaratan kimliğine uygun kalkışarak prangalarını yerlere çalması
muhteşem bir roman gibidir. İlerleyen sayfalarda siyah beyaz fotoğraflarla da
belgelidir ki, polis işçilere saldırır, fabrikalara kilitlenirler. Çıkarılan
yangınlarda, binalardan çıkamayınca çoğunluğu kadın olan yüzün üzerinde işçi
boğularak ve ezilerek can verir. İşçilerin cenaze törenlerinde binlerce insan,
yine daha iyi çalışma koşulları istemi ve öfkeli çığlıklarla yollara, caddelere
dökülür.
26-27
Ağustos 1910 tarihinde, Danimarka’nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı
Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda emekçi kadınlar, bir kez daha
kendileri için dimdik ayakta, tam karşıya, oradan çok uzaklara bakmaktadırlar.
Kürsüde
Alman Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin…
8 Mart
1857 tarihinde tekstil fabrikaları yangınlarında ölen kadın emekçiler anısına,
8 Mart tarihinin Dünya Emekçi Kadınlar Günü (Internationaler Frauentag,
International Women’s Day) olarak anılmasını önerir. Öneri, coşkun
alkışlar ve haykırışlarla oybirliği ile kabul edilir.
Sınıf
mücadelelerinin tarihinin ilerleyen sayfalarında, paylaşma, dayanışma, mücadele
ruhu ile güçlenmiş işçilerin üzerlerine kan damlamış yüzlerce, binlerce kömür
karası fotoğrafı… Sınıf mücadelesini sürdürme sözü verdiğimiz sayısız yüz.
Dikkatli ve suskun, oralardan dikkatle bakıyorlar. Tüm dikkatleri 2000’li
sayfalarda yer olan bizlerin üzerinde…
Bizler,
ne yazık ki 2016 yılında, kökleri insan emeğinin, insan haklarının gasp
edilmesinden gelen, sistemli, düzenli, politik kadın cinayetlerini
engelleyemiyoruz. Yeni bir 8 Mart’a, 2015 yılında üç yüzün üzerinde, fabrika ya
da ev işçisi, emekli, genç, öğrenci kadın cenazelerini toprak ananın kucağına
emanet etmiş olarak giriyoruz.
Kadın
cinayetleri üzerinden insanı kıskandıracak ve saygı duydurtacak kadın
güzellemeleri üretmek, çok hoş, biraz da insanın kendi kendini avuttuğu tatlı
bir ironidir:
Kadın
öylesine güzel, naif, akıllı ve üretken bir yaratıktır ki, sadece sevdiği
erkeğinin değil, etrafını saran akıllı akılsız, erdemli erdemsiz, sistemin
kışkırttığı, azdırdığı erkek ormanının mutlak güç sahiplerinin de başını
döndürür. Kadının el emeği, işgücü ile, sanatçılığı, öğretmenliği, bilim
insanlığı ile, zekası ile ürettikleri ve yaşama kazandırdıkları karşısında,
kendisini özgüvensiz, yeteneksiz, beceriksiz, güdük hisseden erkek egemen
toplum, an gelir akıl sağlığını yitirir. Artık söylenen her şarkı, ağız
dolusu her kahkaha, yapılan her cesur beste, verilen her kürsü dersi ve
söylevi, kazanılan her başarı ve ödül, parkta her oturuş biçimi ve dahi “gereğinden fazla uzayan” her telefon konuşması ağır “tahrik” unsurudur…
Sınıflı
sömürü sisteminin “ Öldür ya kulum, mahkemede kravat tak kurtul!...”
zihniyetinden beslenip cesaret alarak, kadın bedenine, kadın zekasına, kadın
başarısına yönelen her cinayet hortlaması politiktir. Ve kökleri erkek egemen
düzenin maddi temellerine uzanır.
Ol
nedenle, üretken ve medeni cesaret sahibi kadının bedeni üzerinden, mutfaktaki
karşılığı olmayan emeğe, tuvale, piyanoya, roman sayfalarına, anfide kürsüye ve
laboratuar deneyine sıkılan her kurşun, her bıçak darbesi, yeni ve aykırı olan,
soran, sorgulayan, düşünen, akıl yürüten karşısında çaresizliğin, bağnazlığın,
işe yaramazlığın, yetersizliğin, güdüklüğün bir ifadesidir.
Baskın
erkek devletinin himayesinde pervasız kadın katillerinin adeta ortalıkta kol
gezdiği yaşadığımız günlerde, “Güzel kadınları severim. İşçi kadınları da
severim. Güzel işçi kadınları, Daha çok severim.” diyen Orhan Veli’yi
anmadan geçmek olur muydu?
Hasan
Oğuz Bilgen, 08.03.2016, Sıcakdere
Günlükten:
Nazım Hikmet bir dostun kötü haberini aldığında, "Bir kara haber verdi radyo..." diye yazardı şiirinde... 03.03.2016 tarihinde kara haber sanal alemin sanal sayfalarına düştü ilk kez. Honduras'ta bir kadın "evine giren hırsızlar tarafından" öldürülmüştü! Oysa Berta Caceres, 2010-2014 yılları arasında, doğa katilleri tarafından katledilen yüzün üzerinde çevreci aktivistten birisiydi. Aynı zamanda kararlı bir feminist olan Berta Caceres, tekelci toprak işgalcilerinin yerli halkların yaşam haklarını -barajlarla, GDO'lu endüstriyel tarımla- yok etme girişimlerine karşı yıllardır, örgütlü bir biçimde mücadele eden bir savaşçıydı. Berta Caceres'ın eylemci ve önder kimliği, yılmaz bir kadın hakları savunucusu olması ile tamamlanıyordu.
Honduras kadınlarının ve yerli halklarının, tüm dünya kadınlarının ve çevrecilerinin başı sağ olsun...
Günlükten:
Nazım Hikmet bir dostun kötü haberini aldığında, "Bir kara haber verdi radyo..." diye yazardı şiirinde... 03.03.2016 tarihinde kara haber sanal alemin sanal sayfalarına düştü ilk kez. Honduras'ta bir kadın "evine giren hırsızlar tarafından" öldürülmüştü! Oysa Berta Caceres, 2010-2014 yılları arasında, doğa katilleri tarafından katledilen yüzün üzerinde çevreci aktivistten birisiydi. Aynı zamanda kararlı bir feminist olan Berta Caceres, tekelci toprak işgalcilerinin yerli halkların yaşam haklarını -barajlarla, GDO'lu endüstriyel tarımla- yok etme girişimlerine karşı yıllardır, örgütlü bir biçimde mücadele eden bir savaşçıydı. Berta Caceres'ın eylemci ve önder kimliği, yılmaz bir kadın hakları savunucusu olması ile tamamlanıyordu.
Honduras kadınlarının ve yerli halklarının, tüm dünya kadınlarının ve çevrecilerinin başı sağ olsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder