10 Temmuz 2022 Pazar

 


DEMİRCİ ARİF USTA: “Umutlu hissediyor”


YENİ BİR SICAK TEMMUZDA, ACIMIZI AZALTMAK İÇİN DİRENCİ ve UMUDU ÇOĞALTALIM.

Madımak yangınının otuz üç canımızla birlikte, çilekeş yurdumun milyonlarca vicdan sahibinin de ciğerlerini dağlayıp, yakıp geçtikten bu yana, faşizm her birimizi her gün, her silkinip diklendiğimizde anbean yakmakla, tüketmekle tehdit ediyor.
Bu yakıcı gerçek, insanımızın nasıl sindirilmek, korkutulmak istendiğini anlatmasının yanında, sürekli faşizmin ne denli mekanikleştiğine, bir başka deyişle kurumsallaşmasının getirildiği düzeye de işaret ediyor.
Sınıfı ve halkları tehdit eden, her fırsatta da dediğini yapan ve de uygulayan -asan kesen- kurumsal faşizmin, sermayenin en kanlı, en vahşi ve en kudurmuş biçimi olması böyle bir şey.
Var olan durum bu denli ürkütücü olunca yılgınlığa kapılmamak için umutlu olmak, bizim olanı tümüyle yitirmemek için ayakta kalmak, karşı çıkmak, seslerimizi yükseltmek seçeneği, üzerinde durulması gereken gerekli ve zorunlu olan seçenektir.
Karartılmaya çalışılan yüreklerimize biraz olsun soğuk su serpebilmek için, şantiye ve emek dostu demirci ustasına, bir kez olsun kulak vermenin yararı olabilir.
. . .

DEMİRCİ ARİF USTA: “Umutlu hissediyor”
Yangın, yalan, talan ve acının her türü.
Yetmedi; üzerine bir de yokluk, yoksulluk ve açlık. Olmadık, işitilmedik haksızlıklar, eziyet, zulüm...
Oligarşik diktatörlüğün tüm bu sonuçları, sevgili ülkemde köşe bucak, gemi azıya almış sürerken, saray duvarlarının ötesinde, sırça köşklerde, parfümlü sahillerin mutlu-mesut, pembe dizilerinde ‘steril’ yaşamlar da var elbette.
Kimi kez, kaşık havası eşliğinde gırla giden, üstelik gözümüze sokulan öyle cümbüşler var ki, vicdanını ve adalet duygusunu henüz yitirmemiş bir insan uzaktan da olsun izlediğinde inceden bir burukluk yaşayabilir. Hatta içten içe, kendi payına biraz olsun utanıp kızarabilir de.
. . .
Sefanız olsun hanımlar, beyler!
Tamam; “her şey siyah beyaz değil” !
Ya da, “moral, motivasyon” bahaneleri...
Hadi yedik diyelim.
İyi de. Yaşamın bizzat içinden çıkmış, halkımızın manidar atasözleri de yok değil hani! Anadolu”da yöre yöre, değişik ağızlardan dökülen deyişler örneğin. ‘Herkes ektiğini biçer’, ‘Son gülen iyi güler’ anlamında.
Saraylara, köşklere özgü “vur patlasın çal oynasın” lar sizlerin sefası, ortalık yere saçtığınız acılar, yalanlar ve iki yüzlülük, uğruna ölümlere gidip geldiğimiz bu halkın umut ve bereket tarlası olsun.
. . .
Çok eskidendi.
Köy düğünlerinde sarhoş ama ağırbaşlı delikanlılar, saygıyla diz çöküp kulaklarına zurna çaldırırdı. Diz vurularak oynanan zeybek oyununun “Eğilmez başın gibi dağlar bulutlu efem. Dağlar yoldaşın gibi sana ne mutlu efem” sözleri, şimdilerde “Angara’lı Turgut’un” “Angara’nın eğri büğrü tren yolu”ndan çok ama çok öte bir şeydi.
Çok eskidendi.
Ağız dolusu gülünen düğünlerde sevinç ve mutluluklar, karşılıklı oynayan, halay çeken sade, sütten çıkmışçasına süt beyazı insanların üzerinde teğellenmiş gibi durmazdı.
Gerçi “Erik dalı” o naif, o tertemiz, o mis kokan günlerde de “gevrek”ti. Ne var ki, sözlerin, ilişkilerin ve dahi yaşananların bir derinliği, bir özü, içeriği, her insanı gülümsetebilen iyimser bir yanı vardı.
Gülücükler doğaldı. İnsanlar birbirlerini dişlerinin arasındaki ekmek kırıntısına, gözlerindeki çapağa takılmadan öperdi. Görmezlerdi bile... Sadece görülmesi gerekeni, karşısındaki insanın yüreğini görür ve oradaki gerçek insan sıcaklığını duyumsarlardı.
Çalgılı çengili oyunlarda insanlar hesapsız kitapsızdı, her birinin duygu yüklü yanları vardı. İçtendi. Her ne olursa olsun her ilişki ve çelişkinin bir temeli, bir ruhu, yaşamla örtüşen bir gerçekliği vardı. Hani kavgalar, düşmanlıklar bile açık seçikti; sinsi, sahteci, içten pazarlıklı değildi.
Örnek mi? Arkadan vurulmaz, söz dolanmaz, dolandırılmazdı.
Örnek mi? Evlerde kapılar kilitlenmeden yatılır, gamsız tasasız horhor da uyunurdu.
Örnek mi? Esnaf o günlerde de camiye giderdi. Kapısının önüne sadece tahta sandalyesini koyar; gözü arkada kalmazdı. İnancı da, ibadeti de göstermelik değildi.
Genç kızların, delikanlıların birlikte sohbetleri gökten süzülüp gelen kar taneleri kadar tertemiz ve rahatlatıcı idi. Tıpkı bir papağan gibi, tekdüze “aynen, aynen”, “yok artık” ya da ortasındaki heceleri uzatıp, biraz da üzerlerine basıp “inanmıyorumm...” demezlerdi.
Tüm duygular ve düşünceler içten geldiği ve olduğu gibi, kasılıp kösülmeden, eğilip bükülmeden, yılışmadan ortaya dökülür, duygulara, yüreklere dokunulurdu.
Çok değil! Daha elli yıl önceydi; köyde olun kentte olun, nerede, ne zaman, ne olabileceği, kimden en fazla hangi sözün çıkabileceği az çok da olsa kestirilenilir, öngörülebilirdi. Hele bir de, “hasatta paranı cebinde bil” denilip, söz verildi mi !?...
Çok değil! Daha kırk yıl önceydi; insanlar birbirinin ter kokusundan iğrenmezdi. Ter kokusu işgücünün günlük yaşamla buluşması yani çalışmak demekti. Şimdilerde parfüm gibi pahalı endüstriyel ürünlerle yok edilmeye çalışılan ter, insanın üretmesinin, üretme gücünün doğal, biyolojik bir sonucuydu.
Çok değil! Daha dündü... İnsanlar ciddi paralar saçıp kendi doğası ile uğraşmaz, sağına soluna ne idüğü belirsiz şeyler sıkmazdı. Ne ise oydu. Bir telaş, bir sıkıntı, bir kasılma yoktu. Doğayla olur olmaz oynanmaz, orman, dere kurcalanmaz; ayılar rahatsız edilmez, börtü böceğin yuvasına çomak sokulmazdı.
Kapitalizmin üretim tarzının gibi, olumsuz yaşam biçiminin de değişmez ve evrensel yazgısıdır; kokuşmuşluktan, çürümüşlükten, tükenmişlikten, kendi mezarını kazmaktan kaçamaması...
İlk düğme yanlış iliklenmiştir bir kez; çivisi çıkmış düzenin oluru, olur yanı yoktur. Gömlek artık sıkmakta, dar gelmektedir. Sökmek, yeniden dikmek, elden geçirmek, “güçlendirmek”, “restorasyon”, “güçlendirilmiş sistem” çözüm değildir. Değişecektir, değişmelidir. Dip temel yenilenecektir. Tersinde ısrar; gına gelmiş mevcut çamurda patinaj, olduğun yerde debelenmektir.
Kadim Anadolu”nun kadim sözüdür: Çıkmayan candan umut kesilmez.
Bizim şantiye emektarı ustanın kendisini “umutlu” hissetmesine gelince. Bilge sözlerini bilmeyen yoktur: “Sadece ölüler üretken olamaz. Üreten insan hayata inatla, karaçalı misali yapışır. Çalışıyorsan, gün boyu kan ter içindeysen yapabilecek gücün kuvvetin de vardır, umudun da.”
02/07/2022, llıpınar- BAĞARASI.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder