6 Aralık 2022 Salı

BİLİNENİN TEKRARI “ TEK YOL DEVRİM “ ANLAMINA GELİYORSA…

 


BİLİNENİN TEKRARI  “ TEK YOL DEVRİM “ ANLAMINA GELİYORSA...

Altmışını ardında bırakmış İzmir'liler bilir... Devasa Konak alanının güney batı yakasının, imar görmemiş bakir arazi yapısı nedeniyle, "tarla" diye adlandırılıp anıldığı kentin belleğinde saklıdır. Sıcak 1971 sonrasının göreceli demokratik koşullarında, Basmane yokuşundan, eski cami önünden başlayan her miting, dolmuş/kamyonet duraklarının yayıldığı o "tarla"da son bulur.

O ateşli yürüyüşlerden birinde, heyecanlı gruplar dalga dalga tarlaya girmektedir. Derneklerin yanı sıra, Sümerbank, Tariş, Tekel işçileri ses getirmektedir. Ve elbette Ege Üniversiteli abiler, Töb-Der'li hocalar... Bilerek geride kalan devrimci gençler söz birliği etmiştir; mesaj en üst tondan verilecektir. "Anlatılmış ve anlaşılmıştır";  tarlaya "Tek Yol Devrim" sloganı ile "sert giriş" yapılacaktır. Ve icraat... Kol kola, koşar adım. Töb-Der tarafından azarlayan bir ses:  'Ne oluyor gençler; savaşa mı?'  İlerleyen günlerde, şaka yollu dillere yerleşecek olacak masumane sorudur aslında topu topu... Coşku o coşku, heyecan o heyecan yani...

* * *

Yıl 2022. Dünya halklarının yoksullarını 'vatan-millet' nefreti ile birbirlerine boğazlattığı, tekel karı doymazlığı ile emekçilerinin kanını emdiği uluslararası kapitalizmin, geliştirilmiş parlamentarizm demagojisiyle restorasyonuna gidildiği, vahşi kapitalizmin ehlileştirilmiş kapitalizm olarak lanse edildiği günler... Saraylar, saltanatlar elbette yıkılsın ve dahi zorbalık elbette sürgit var olmayacak. Anlatılmak istenen, her ne kadar yönetenlerin yönetememesi ve de yönetilenlerin yönetilmek istememesi denkleminin/dengesinin, onca yalana talana, zamma zulme karşın bozulmamasıdır. Ve dışa bağımlı işbirlikçi sermayenin piyasacı neo liberal sistemi allayıp pullama çabası, elinde tuttuğu mutlak egemenliği koruma hırsıdır.

Bir gerçekliktir ki, ana akım iktisat anlayışının temelinde vahşi kapitalizm vardır. Uzlaşmaz sınıf çelişkileri, sınıf eşitsizlikleri ve doymayan artı değer sömürüsü, "sosyal devlet, sosyal yardımlar ve vergi yükünün hafifletilmesi" süslemeleri ile giderilemez. Ayrıca, aynı düzenin iki doğal sonucu yoksulluk ve işsizliğin kökleri, üretim araçlarının özel mülkiyetine, bir başka deyişle sermayenin yaşamın her alanında, alt yapısından üst yapısına değin mutlak egemenliğine, hegemonyasına uzanır.

* * *

Geçtiğimiz günlerde muhalif/sol basının da dikkatinden kaçan bir buluşma yapıldı. ABD ve kıta Avrupası'ndan Orta Doğu'ya, Ukrayna'ya hegemonyasını sürdüren tek kutuplu emperyalist sistemin akıl hocaları, "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" kuralsızlığının mimarı Demir Leydi'nin ülkesi İngiltere'de, savundukları ve asla toz kondurmadıkları düzenlerinin hangi aşamada olduğunu, nereye evrildiğini, nereye evrilebileceğini görüştü. Ortaklaştıkları ve aldırmaz bir utangaçlıkla, bir o kadar da pişkinlikle paylaştıkları sonuç, Mahir Çayan'ın "sürekli ve genel bunalım" görüşünü doğrulayan, kendilerince "kalıcı yıkım", "kalıcı kriz" biçiminde itiraf etmek zorunda kaldıkları iktisadi sonuçtu.

Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim yazısının 2-3 bölümünde, yeryüzünün ahtapotu emperyalist-kapitalist sistemin yapısı ve ayırt edici niteliği gereği, "zaman zaman doğrulsa da, hasta yatağından çıkamadığını, çıkamayacağını ve genel bunalımının süreklilik arz ettiğini" ayrıntıları ile çözümler. 

Elli yıl önce, yirmi dört yaşında imha edilen bir beyin... Yaşından büyük analizi: "Emperyalizmin sürekli bunalımı."  Elli yıl sonra, onca yıkım, talan, savaş, kan-gözyaşı, açlık, katliamın üzerine, onca ağır iktisatçı beyefendinin söz birliği-yazgı birliği yapıp keşfettiği sonuç(!):  "Permanent Destruction", "Permanent Crisis"...  Yani "Kalıcı Yıkım", "Kalıcı Kriz".

* * *

Türkçe karşılıklarıyla yazmak, vicdanı ve cüzdanı arasına sıkışıp kalmamış insana zulüm gelir, utanç verir:  Fütursuz, pespaye... İşte elli yıl sonra bile, bu içeriklerde haberler, olaylar ve uygulamalar  karşısında, yaşadığım aynı "o tarladaki heyecan" durumu, içimden dışımdan çekincesiz haykırdığım o kadim, o "sert" slogan... Dur, hemen öyle sevinip alaya alma metafizikçi bey!  Bu durum idealist insanın "kendini tekrarı" değil!  Bilinen doğrunun yinelenmesi, aynı devrimci telaşın aynı heyecanla, yerinde bir heyecanla yinelenmesi...

"Malumun tekrarı" lafızı, ilk anda işitenin kafasında fizik ötesi, diyalektik karşıtı bir hava estirse de, o tekrarda, balçıkla bir türlü sıvanamayan güneş hala gözlerinizi kamaştırmayı sürdürüyorsa, orada yaşamın gerçekliğinin, yaşamın canlı pratiğinin ipuçları gizlidir. Her seher vaktinde, koroner sağlığınız için gerekli olan yürüyüşün ilk adımını, yine o "tarla"ya girer gibi atıyorsanız, yalnız kalmış ya da bir başınıza bırakılmış bile olsanız, duruşunuzda ve yön tayininizde zerre kadar sapmanız yoktur demektir. 

Üzerinde çalıştığınız marangozluk işinin büktüğünüz çivisini, doğrultmaya dalıp gitmişken, bıyığı yenice terleyen o delikanlının toy ve heyecanlı elleri yine başınızı okşuyor, gül kokulu nefesi size moral veriyorsa, bu içinizi ısıtan duyumsama hali asla hata yapmadığınızın, asla yanlış yolda olmadığınızın işaretidir.

Tarla'dan bu yana çok şey değişti, değişecek elbet. O iddialı kaytan bıyıktan, kıraran bıyığa gibi... Yalnız yaşamlar, steril dostluklar, "veraset/vesayet" hesapları gibi... Neyse ki, günbegün güncelliğini koruyan o üç sözcüklü sloganın, bu pislik düzenin her pislik olayında, her türden her cinayetinde doğruluğunu, yakıcılığını her gün kanıtlaması gibi duygu aynı duygu, heyecan aynı heyecan... 

O slogan var ya o slogan. Hani her daim, her siyasal cenahtan "tepki" çekmiş olan. O sarsan, çarpan o slogan... Hani o ağır ağabeylerimize, "Ne oluyor gençler? Savaş mı var?" dedirten. Evet hep vardı; sistemin barbarlığı var oldukça da hep var olacak.

En önemlisi de, Siyasal'lı Mahir ağabeyin haklı çıkması elbette.


Hasan Oğuz Bilgen, 07.12.2022, Haydarpaşa.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder