3 Mart 2023 Cuma

VAHŞİ DÜZENİN AMED ENKAZINA GÖMDÜĞÜ ZİLAN TİGRİS' E...


ERMENİ DENGBEJ ZİLAN TİGRİS’İN ARDINDAN…

Çok da duyarlıdırlar; ellerine su dökülmez, sözlerine söz yetişmez, bulunmaz hint kumaşı entel dantellerdir.  Bitmek tükenmek bilmeyen sanat projelerinin üstüne yoktur. Ucu ceberut ve zalim devlete dokunan konulardan, itiraz eden aykırı sesleri anmaktan, konuşmaktan özellikle kaçınırlar. O denli bir acıdır ki, yazı dillerinde, en az diğerleri kadar anılmayı hak eden değerli insanlarımızın bir metin değeri bile olmaz. 

Elbette acılarımızı yarıştırmıyoruz. "Üç Maymun"u oynama becerisinde, yazılı ve görsel basının yeteneğini de anmadan geçmek kendilerine haksızlık olur! 

Dirençleri elbette başımızın üstüne; inatla/ısrarla susturulmak istenen muhalif basını bu konuda ayrı tutup,  ‘konuşmasak olmaz’ deyişlerinden esinlenerek, bizim de yazmasak olmaz anlamında bir söylemimiz, bir hakkımız olsa gerek.

Ellerini sımsıkı tutamadığımız, Diyarbakır'ın bir kuytuluğunda, bir zamanlar eylem adımları ile geçtiğimiz Ofis semtinin kayıtlara geçmeyen bir yitik adresin enkazında umarsız bıraktığımız gül kokulu bir dost; 'Ermeni dölü' hakareti ile aşağıladıkları insanlardan bir Zilan vardır. Ermeni dengbej Zilan Tigris. Ve de oyuncu eşi Çağdaş Çankaya.

.  .  .

Eğitim Enstitüsü’ de okuduğumuz, 1975 güzünde kente gelip miting yapmak isteyen kafatasçı başbuğ’a karşı Dağkapı Meydanı’ndan, Ofis ve yoksulun Bağlar semtinin sokaklarından sabaha dek ayrılmayıp sloganlar attığımız Diyarbekir…

Fis Kayası'nın dibinde verilen bir mola anında fısıltıyla yapılan sakıncalı sohbetler. Bağlar semtinin Mavi Köşe durağındaki Şeho’un kıraathanesi. Kaçakçı gediklisi Seyhmus’la yarenlik edip, onun asla gülmeyen sert/esmer yüzünü bıyıkaltı gülümsettiğimiz Diyarbekir. Ertesi gün ne mi oldu?  Belediye hoparlöründen, “Türkoğlu Türk kardeşlerim varken, kuyruklu Kürt’lere mi kardeşim diyeyim” ırkçı söylemi ile ünlü, ‘Başbuğ’ dedikleri o kafatasçının kente gelmeyeceği ve mitingin iptal edildiği duyurulmuştu da, koca kent bayram yerine dönmüştü.

Sonrası; Dört Yol’unda, yatıp kalkıp üç öğün mercimek çorbası içilen “bol kepçe talebe lokantası”.  Kırk yılda bir; memleketten para geldiğinde yani;  Nurettin Gürateş’in şaka ile karışık günün tarihini, okuduğu kitabın bir kenarına kurşun kalemle not ettiği günlerde gidilen ve çiğer/ekmek yenilen o “Cigerci Mekanı”. 

Meraklısını Japon Pazarı’nın normal akışta pek ulaşılmayan kaçakçılarına ulaştıran çarşı esnafından terzi Ramazan. Bizi, Suriçi’nin bilinmeyen yalnız sokakları ile tanıştıran ezik gülüşlü adam…

Ve elbette, bir gece vakti usulca tahta kapısını çalıp, yer yataklı odasını paylaştığımız Berber Yaşar. O yoksul evindeki firari uykularımız. Her sözümüzü, anlattıklarımızı dikkatle dinleyen, her zaman bir Yılmaz Güney suskunluğunda olan, bizim hüzünlü Yaşar abimiz. Şu yaşadığımız kahreden günlerde, her ikisi de, bizim güzel Zilan’ımızla birlikte aynı kederli sonu paylaşmışlar mıdır?

.  .  .    

Sonrası… Sen oyun çağındaydın.  Suriçi’nin taş sokaklarında oynuyor, Tahir Elçi’nin katledildiği dört ayaklı minarenin önünden, küçük başının iki yanında iki tokalı saç babanın elinden tutmuş seke seke geçiyordun. Sesinin daha o çocuk günlerinde çok güzel olduğu söylenir durur.

.  .  .

1976 Haziranı. Lice Depremi. Sol kültürün/dayanışmanın güçlü olduğu, unutulası değildir ki, bir sosyalist yayının hatırı sayılır sayıda sattığı Lice… Kaçakçının Bingöl’e açılan kapısı. Bu gün Maraş’ta, Hatay’da tanık olunan devlet eliyle örgütlenmiş ihmal, işlenen toplu cinayet/ kıyım,  1976 yazında Lice’de de oldu. Daha ilk günden Töp-Der’li hocalarla ve enstitülü arkadaşlarla insanlarını yıkıntılarından kurtardığımız ve enkazlarında çalıştığımız köylerinde… Sen dört yaşındaydın. Annenin, komşu kadınların göğüslerini döverek söylediği Kürtçe ağıtları belleğine yazdın.

.  .  .

Uğurlar ola, mazlumun özgür ve en hüzünlü sesi kızı Zilan. Abartısız elli yıllık dostluklarımızda gücümüz birbirimize yetti de, sana yetemedi. Gül kokulu ellerini tutmaya, seni o göçüklerden alıp çıkarmaya yetmedi.

İnan ki mahçubuz Tigris... İnan ki, seninle birlikte o devlet enkazlarında, o günahkar ruhlarımızın artçılarındayız Zilan.

Kırar döker geçer gideriz havasındaki, birlikte kaçak çaylar içtiğimiz Davut Günay’lı, Nurettin Gürateş’li çatık kaşlı sert bakışlı ağabeylerini bağışla... 

Bil ki, seni ve biricik eşin Çağdaş’ı yitirişimiz kadar zor ve dayanılmazdır;  bu gerçekliği, bu çaresizliği itiraf etmek...

Ekmeğini yediğimiz ve suyunu içtiğimiz kadim Amed'e, devrimcilere evlerini açıp yatacak yer gösteren yoksullarına/dost insanlarına selam olsun. Nasıl olup da bağışlayacaksan ve de her nasıl olacaksa başımız sağ olsun. Ya da olmasın!  Niceleri gibi bu kahırlı ölüm de, birbirimize sahip çıkamama, bir arada duramama gibi iflah olmaz durumlarımıza ders, seni enkazlara gömüp o güzel sesini susturanlara dert olsun.

Hasan Oğuz Bilgen. 03.03.2023. Diyarbekir- Ofis.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder