30 Mart 2023 Perşembe

YARAMAZ ÇİVİLER, CAM SÜRAHİ ve KAMUCU DUYARLILIK ( 1 )

 


YARAMAZ ÇİVİLER, CAM SÜRAHİ ve KAMUCU DUYARLILIK ( 1 )

Kızıldere, 30 Mart 1972 yılı… O ‘Perşembe Günü’ nün anısına.

*  *  *

Manisa Lisesi. 1971-72 ders yılı.  Kem gözlerden uzak bir duvar dibinde, suspus üç tıfıl öğrenci:

Yıllar sonra, aynı kentte kanser illetine yenik düşecek olan, bir heyecan bir heyecan, güvercin ürkekliğindeki inşaat mühendisi Atilla Evrenosoğlu.

Aynı kentte çok sonraları, yani ilerleyen yıllarda Almanca öğretmenliğinden emekli olacak olan İsmail.

Üçüncü genç, her üzücü bir haber aldığında hala çocukluluğunun o cam sürahisinin hüznünü/ utangaçlığını yaşayan yeni yetme.

*  *  *

Atilla etrafına bakınır… Sonra katlanmış ‘Yeni Asır’ gazetesini ceketinin iç cebinden çıkarır; sekiz sütuna manşet kapkara puntolarla gözlere sokulan o acı haberi gösterir. Yeni yetme yaşlarında, alışık olmadıkları bir toplu kıyımın canlı tanığıdırlar. Hemen oracıkta, bir göz teması süresinde derslere girmeme kararını hiç tartışmadan alırlar. Bu kendilerince bir boykottur.  Kıyıda köşede kararlaştırılmış ‘illegal’(!) bir boykot.

Tamam. Dersler boykot edilecektir de… Üçüncü genç ikirciklidir. Diğerlerinin gözlerine bakmadan acemi ve çocuksu mırıldanır: 

“Mahir ağabey ve arkadaşları, devletçiliği ve kamu düzenini savunmamışlar mıydı? Şimdi. Biz kamu düzenini bozmuş olmuyor muyuz?

İsmail lider pozlarında; heyecanla sözü Atilla’nın ağzından alır.  Her zamanki sert duruşu ve o kalın ergen sesi ile konuşur: 

“Saçmalama. Özlenen devletçilik, bize yutturulmaya çalışılan bu kamu düzeni değil ki!..”

Uzatmaya gerek yoktur; anlatılmış ve anlaşılmıştır. Haydi o zaman öğrenci kantinine…

*  *  *

Utangaçlığından sarı başını hep omuz başına yatıran, aile içinde bir zeytin tanesini iki küçük lokmada yemesiyle şaka konusu olan çocuk, eğrilmiş çiviyi doğrultmaya çalışırken işaret parmağı çekiçten nasibini alır. Dolan gözlerini, sallanan okul masa ve sıralarını onarmaya dalıp gitmiş olan babasından saklamaya çalışır. Çalıştıkları yer, Horoz Köy İlk Okulu'nun şimdi yerinde rant yelleri esen eski taş binasıdır. 

Aldığı ilk öğüttür: İşe yaramaz diye yere atılan her çivi halkın alın teri ve bir kamu değeridir. Eğrilenler düzeltilmeli ve yeniden çakılmalıdır. Çocuğun çektiği acının başından beri ayırdında olan 'Köy Enstitülü' öğretmen Fikri baba yanına gelir, yere çömelir. Tıpkı dersliklerde yaptığı gibi, anlaşılır bir biçimde, ders verircesine tane tane konuşur: 

"Üreten insan acındırmaz, ağlamaz. Yaramaz çivi yoktur, yaramaz usta, ayıplı işçilik, eğri iş vardır. (Düşen çivi yerden alınmaz) tutumu, kibirli marangozun iflah olmaz değer bilmezliğindendir.  

“Küçük adam… Sen sen ol!  Okulun malına, kendi aklına, kitabına, çekicine sahip çık. Okul sıraları gibi, eğitim de üretim içindir.  Her zaman her yerde, her koşulda bıkmadan usanmadan çalışmak, gözden çıkarılmış her bir çivi tanesini yerden alıp düzeltmek bile üretmektir.

Yukarıdaki sözlerin sahibi,  demiryoluna komşu, bu günün paha biçilmez bağı için "Hocam gel sana bu bağı satalım. Dert etme. Maaştan maaşa ödersin" denildiğinde, "Ben bu halkın, bu devletin memuruyum. Sonra hakkımda ne konuşurlar" diyen,  eğitimciliği ile, çocuklarının babası olmakla yetinen ve bundan da mutluluk duyan enstitülü öğretmendir.

*  *  *

Öğüt alınmıştır bir kez; yetinilmemeli uygulanmalıdır da: Belediyede görevini sonlandırıp emekli olduğu şantiye işliklerinde, her molada ve her seminerde, kibirli ustaların yanılgısı konusu açıldığında, enstitülü babanın ders veren deyişlerinden bolca söz edilir: 

“Üretimden gelen gücünü bilen er kişi, ancak sınıfının tezgahlarında eğilir.” 

Ve sadece o düşen çiviyi yerden almak, onu doğrultmak ve üretime katmak için…

. . / .

                       . . / .

                                              . . / .

*  *  *

Hasan Oğuz Bilgen. 30 Mart 1972, Perşembe. Manisa- Horoz Keuı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder