30 Nisan 2014 Çarşamba

DÜNYANIN TÜM NİMETLERİNE, KAYNAKLARINA, ZENGİNLİKLERİNE YAPIŞMIŞ SÜLÜKLER...

DÜNYANIN TÜM NİMETLERİNE, KAYNAKLARINA, ZENGİNLİKLERİNE YAPIŞMIŞ SÜLÜKLER, İNSAN EMEĞİ, ALINTERİ İLE GEÇİNEN ASALAKLAR, DÜNYANIN ÇARKINI ÇEVİREN İŞÇİ SINIFINA VE ONUN BAYRAMINA SELAM ÇAKIN. 
YAŞASIN 1 MAYIS...

Yeni bir 1 Mayıs’a emperyalizmin yeni sömürgecilik sisteminin kıymetlisi ve "esas oğlan"ı yerli finans kapitalin, tekel karı ve artı değer sömürüsüyle palazlanırken, dümen suyunda özelleştirme ve ihale vurgunlarıyla semizlenen işbirlikçi yerli para babalarını da, -çok ağır da olsa- beraberinde kendi pislik çukuruna sürüklediği günlerde giriyoruz.

Emperyalist boyunduruğun yaptırımları ve dayatmaları ile geri bıraktırılmış, yeni sömürge tipi bir ülkenin yaşadığı vicdanın ve aklın yitirildiği bu günler, türlü pasifikasyon yöntemleri ve medya gücü kullanılarak toplumun algı / algılama ayarları ile oynandığı kör, sağır ve dilsiz günlerdir. Ne acıdır ki, halkımızın takdiriyle seçilmiş sermaye elitleri yasakçı ve baskıcı politikalarla giderek yüzsüzleşmekte, adeta gemi azıya almaktadır.

Kuşku ve tartışmaya yer bırakmayacak denli açıktır ki, egemen sınıfların hüküm sürdüğü tarihe bakıldığında, böylesi sözün ve aklın geçerli olmadığı günlerde, fabrikada tezgah başındakilere, işlikte, tarlada, mutfakta, fırında çalışanlara, dünyanın işini, derdini omuzlarında taşıyan emekçilere, akıl almaz zulümlerin, acıların yaşatıldığına tanık olunacaktır.

Bu iddialı söylem, halkın kendi sistemlerine uymaktan başka seçeneği olmadığını savunanların sinirlerini gerse de, yer altı / yerüstü nimetlerinin egemen sınıflara altın taslarda sunulduğu, külfetlerinin ve günahlarınınsa dünyanın çarkını çeviren emekçilere yıkıldığı yakıcı gerçeği ile örtüşmekte.

1 Mayıs 1886’da, insanca çalışmanın, iş güvenliğinin, sendika hakkının çok uzağında, Amerika’da, abartısız gün doğumundan gün batımına dek çalıştırılan işçiler, “ Sekiz saat çalışma, sekiz saat dinlenme, sekiz saat canımız ne isterse. ” sloganı ile yola çıkıp, yine aynı insani istemle greve giderler. İlerleyen yıllarda, oradan ta günümüze dek bir kapitalizm klasiği haline gelecek olan “ kan-barut-dipçik ” maharetini her daim elinin altında tutan Yankee devletinin, yine aynı yöntemle grevcilere saldırması sonucunda yüzlerce yaralı işçi alanları doldururken dört grevci işçi de öldürülür.

Vahşi saldırı ve sonucundaki katliam 4 Mayıs 1886’da, büyük bir mitingle protesto edilir. Gösteri olaysız dağılırken, nereden geldiği ve kimin yaptığı belli olmayan bir bombalama sonucunda yedi polis memuru yaşamını yitirir. Ardından polis devleti, yoğun bir tutuklama kampanyasıyla yeni bir saldırıya girişir. Tutuklanan işçilerden Albert R.Parsons, August Spies, Samuel J. Fielden, Michael Schwab, Adolph Fischer, George Engel ve Louis Ling -hiçbir kanıt ve tanık olmaksızın- tamamen düzmece gerekçelerle, doğrusu “ Yediye yedi ” öç alma duygusu ile idam edilir.

1889’da 2.Enternasyonal 1 Mayıs gününü, işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kabul eder.

İşçi sınıfı da, kapitalizmin sömürüsüne, adaletsiz paylaşımına, örgütsüzlüğü dayatmasına karşılık, sekiz saatlik çalışma ve sendika hakkının kavgasını, sınıfsız-sömürüsüz bir dünya istemi ile birlikte farklı zaman ve coğrafyalarda vererek günümüze dek gelir.

Kapitalizm doğası gereği, kar sisteminin sürdürülmesi ve korunması için, işgücünden başka satacak bir şeyi bulunmayan işçilerin, güvencesiz-örgütsüz ortamlarda gün doğumundan gün batımına esprisine uygun olarak çalıştırılmaları gerekmektedir. Bu güne dek olagelen de budur; posalar çıkıncaya iliklere dek sömürülmeler, iş cinayetlerine kurban gitmeler… Yani, kapitalist sistemin özünde ve işleyiş biçiminde, 128 yıldır onca değişim ve gelişime karşın fotoğraf aynı fotoğraf…

Hiç kuşku yok ki, Adıyaman Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Günkar Tekstil’de, çalışma süresinin 12- 13 saati aşması, kapitalizmin esnek, güvencesiz, vahşi çalışma uygulamasını gözümüze sokan yüzlerce örnekten sadece biridir. ( Evrensel Gazetesi, 26 Nisan 2012 )

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre 2012 yılında yazılı ve görsel basına yansıyan işçi cinayetlerinin sayısı, ocak ayında 62, şubat ayında 42, mart ayında 59, nisan ayının bitiminde ise, iş ve işçi cinayeti sayısı 80’in üzerindedir.
Bu kurumsal ihmal ve hoyratlıkların gerçek sayısının, basına haber konusu olan “ölüm”lerin üzerinde olduğu tahmini bile, işgücü ve alınteri düşmanlığının, emekçi halkların geleceğine, yaşamına, onuruna yönelik hainliğin yeterince açık bir belirtisi ve göstergesidir.

Bu belirti ve göstergelerin üzerimize gelmekte olan buzdağının su yüzeyinde olan, görünen bölümü olarak kabul edersek, işçi sınıfını, emek ve demokrasi güçlerini altına alarak ezecek olan suyun altında kalan bölümü ise Ulusal İstihdam Stratejisi adı altında yaşama geçirilmek istenen sinsi ve vahşi plandır...

Ve elbette, hain planın içinde saklı “ Torba Yasa” ile… Bu güne dek kazanılmış hakları ve özgürlükleri, dahası geleceği, çocuklarımızın, gelecek nesillerin dünyalarını ve umutlarını gasp etmeye kilitlenmiş sinsi plan, şu ana başlıklar altında özetlenebilir:

* Kıdem Tazminatlarının orta vadede, kazanılmış hak olarak uygulanmasının kaldırılması planı...
* Asgari ücretin daha da düşürülmesinin önünü açacak “ Bölgesel asgari ücret ” uygulaması düşüncesi…
* Taşeronlaştırmanın, taşeron sisteminin daha kolay uygulanabilir olmasını sağlayacak yeni hak kayıplarının devreye sokulması.
* Kişinin iş seçme iradesini “Özel İstihdam Büroları”na devredilmesini yasal zeminini hazırlayacak kölelik uygulamalarına geçilmesi.
* Esnek ve kuralsız çalıştırmanın, güvencesiz bir iş ortamının koşullarının yaratılması.

Yeni bir 1 Mayıs’ın öngününde Türkiye İşçi sınıfına ve emekçi halklarına doğru sinsice, bir panter sessizliğinde, ama örgütlüce yaklaşan tehlikenin çalışma yaşamı ayağında yatan bunlardır. Yaklaşan tehlike açıksa, hedeflerimiz ve taleplerimiz de açıktır:

1. Sınıfsal, ulusal, cinsel sömürü esaslı kölece çalışmaya,

2. Sendikasızlaştırmaya, taşeronlaştırmaya, her türden hak kayıplarına, düşük ücretlere ve saldırı-zulüm yasalarına,

3. Açlığa, sefalete, işsizliğe eğitimde ve sağlıkta müşteri gibi karşılanmaya,

4. Doğal bitki örtüsünün, börtü böceğin, havanın, toprağın, suyun kapitalist haydutlarca yok edilmesine, ez cümle ekolojik katliam tasarı ve girişimlerine,

5. Ülkenin kan kaybetmesinin ve kötü karne getirmesinin başlıca nedeni Kürt Sorununun demokratik ve barışçıl çözüm yöntemlerinin önünü tıkayan "tek"çi ve "ben bilirim"ci mantığa, "ben yaparım, olur" dayatmacılığına,

6. Özcesi, kapitalizmin her türlü, her türden haydutluğuna, haramiliğine ve terörizmine karşı,

HAYDİ 1 MAYIS’ A …

EMEĞİN, DAYANIŞMANIN, MÜCADELENİN

VE ÖZGÜRLÜĞÜN BAYRAMINA …

Hasan Oğuz Bilgen, 29.04.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder