DÜNYANIN
TÜM NİMETLERİNE, KAYNAKLARINA, ZENGİNLİKLERİNE YAPIŞMIŞ SÜLÜKLER, İNSAN
EMEĞİ, ALINTERİ İLE GEÇİNEN ASALAKLAR, DÜNYANIN ÇARKINI ÇEVİREN İŞÇİ
SINIFINA VE ONUN BAYRAMINA SELAM ÇAKIN.
YAŞASIN 1 MAYIS...
Yeni
bir 1 Mayıs’a emperyalizmin yeni sömürgecilik sisteminin kıymetlisi ve
"esas oğlan"ı yerli finans kapitalin, tekel karı ve artı değer
sömürüsüyle palazlanırken, dümen suyunda özelleştirme
ve ihale vurgunlarıyla semizlenen işbirlikçi yerli para babalarını da,
-çok ağır da olsa- beraberinde kendi pislik çukuruna sürüklediği
günlerde giriyoruz.
Emperyalist boyunduruğun yaptırımları ve
dayatmaları ile geri bıraktırılmış, yeni sömürge tipi bir ülkenin
yaşadığı vicdanın ve aklın yitirildiği bu günler, türlü pasifikasyon
yöntemleri ve medya gücü kullanılarak toplumun algı / algılama ayarları
ile oynandığı kör, sağır ve dilsiz günlerdir. Ne acıdır ki, halkımızın
takdiriyle seçilmiş sermaye elitleri yasakçı ve baskıcı politikalarla
giderek yüzsüzleşmekte, adeta gemi azıya almaktadır.
Kuşku ve
tartışmaya yer bırakmayacak denli açıktır ki, egemen sınıfların hüküm
sürdüğü tarihe bakıldığında, böylesi sözün ve aklın geçerli olmadığı
günlerde, fabrikada tezgah başındakilere, işlikte, tarlada, mutfakta,
fırında çalışanlara, dünyanın işini, derdini omuzlarında taşıyan
emekçilere, akıl almaz zulümlerin, acıların yaşatıldığına tanık
olunacaktır.
Bu iddialı söylem, halkın kendi sistemlerine
uymaktan başka seçeneği olmadığını savunanların sinirlerini gerse de,
yer altı / yerüstü nimetlerinin egemen sınıflara altın taslarda
sunulduğu, külfetlerinin ve günahlarınınsa dünyanın çarkını çeviren
emekçilere yıkıldığı yakıcı gerçeği ile örtüşmekte.
1 Mayıs
1886’da, insanca çalışmanın, iş güvenliğinin, sendika hakkının çok
uzağında, Amerika’da, abartısız gün doğumundan gün batımına dek
çalıştırılan işçiler, “ Sekiz saat çalışma, sekiz saat dinlenme, sekiz
saat canımız ne isterse. ” sloganı ile yola çıkıp, yine aynı insani
istemle greve giderler. İlerleyen yıllarda, oradan ta günümüze dek bir
kapitalizm klasiği haline gelecek olan “ kan-barut-dipçik ” maharetini
her daim elinin altında tutan Yankee devletinin, yine aynı yöntemle
grevcilere saldırması sonucunda yüzlerce yaralı işçi alanları
doldururken dört grevci işçi de öldürülür.
Vahşi saldırı ve
sonucundaki katliam 4 Mayıs 1886’da, büyük bir mitingle protesto edilir.
Gösteri olaysız dağılırken, nereden geldiği ve kimin yaptığı belli
olmayan bir bombalama sonucunda yedi polis memuru yaşamını yitirir.
Ardından polis devleti, yoğun bir tutuklama kampanyasıyla yeni bir
saldırıya girişir. Tutuklanan işçilerden Albert R.Parsons, August Spies,
Samuel J. Fielden, Michael Schwab, Adolph Fischer, George Engel ve
Louis Ling -hiçbir kanıt ve tanık olmaksızın- tamamen düzmece
gerekçelerle, doğrusu “ Yediye yedi ” öç alma duygusu ile idam edilir.
1889’da 2.Enternasyonal 1 Mayıs gününü, işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kabul eder.
İşçi sınıfı da, kapitalizmin sömürüsüne, adaletsiz paylaşımına,
örgütsüzlüğü dayatmasına karşılık, sekiz saatlik çalışma ve sendika
hakkının kavgasını, sınıfsız-sömürüsüz bir dünya istemi ile birlikte
farklı zaman ve coğrafyalarda vererek günümüze dek gelir.
Kapitalizm doğası gereği, kar sisteminin sürdürülmesi ve korunması için,
işgücünden başka satacak bir şeyi bulunmayan işçilerin,
güvencesiz-örgütsüz ortamlarda gün doğumundan gün batımına esprisine
uygun olarak çalıştırılmaları gerekmektedir. Bu güne dek olagelen de
budur; posalar çıkıncaya iliklere dek sömürülmeler, iş cinayetlerine
kurban gitmeler… Yani, kapitalist sistemin özünde ve işleyiş biçiminde,
128 yıldır onca değişim ve gelişime karşın fotoğraf aynı fotoğraf…
Hiç kuşku yok ki, Adıyaman Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Günkar
Tekstil’de, çalışma süresinin 12- 13 saati aşması, kapitalizmin esnek,
güvencesiz, vahşi çalışma uygulamasını gözümüze sokan yüzlerce örnekten
sadece biridir. ( Evrensel Gazetesi, 26 Nisan 2012 )
İstanbul
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre 2012 yılında
yazılı ve görsel basına yansıyan işçi cinayetlerinin sayısı, ocak ayında
62, şubat ayında 42, mart ayında 59, nisan ayının bitiminde ise, iş ve
işçi cinayeti sayısı 80’in üzerindedir.
Bu kurumsal ihmal ve
hoyratlıkların gerçek sayısının, basına haber konusu olan “ölüm”lerin
üzerinde olduğu tahmini bile, işgücü ve alınteri düşmanlığının, emekçi
halkların geleceğine, yaşamına, onuruna yönelik hainliğin yeterince açık
bir belirtisi ve göstergesidir.
Bu belirti ve göstergelerin
üzerimize gelmekte olan buzdağının su yüzeyinde olan, görünen bölümü
olarak kabul edersek, işçi sınıfını, emek ve demokrasi güçlerini altına
alarak ezecek olan suyun altında kalan bölümü ise Ulusal İstihdam
Stratejisi adı altında yaşama geçirilmek istenen sinsi ve vahşi
plandır...
Ve elbette, hain planın içinde saklı “ Torba Yasa”
ile… Bu güne dek kazanılmış hakları ve özgürlükleri, dahası geleceği,
çocuklarımızın, gelecek nesillerin dünyalarını ve umutlarını gasp etmeye
kilitlenmiş sinsi plan, şu ana başlıklar altında özetlenebilir:
* Kıdem Tazminatlarının orta vadede, kazanılmış hak olarak uygulanmasının kaldırılması planı...
* Asgari ücretin daha da düşürülmesinin önünü açacak “ Bölgesel asgari ücret ” uygulaması düşüncesi…
* Taşeronlaştırmanın, taşeron sisteminin daha kolay uygulanabilir olmasını sağlayacak yeni hak kayıplarının devreye sokulması.
* Kişinin iş seçme iradesini “Özel İstihdam Büroları”na devredilmesini
yasal zeminini hazırlayacak kölelik uygulamalarına geçilmesi.
* Esnek ve kuralsız çalıştırmanın, güvencesiz bir iş ortamının koşullarının yaratılması.
Yeni bir 1 Mayıs’ın öngününde Türkiye İşçi sınıfına ve emekçi
halklarına doğru sinsice, bir panter sessizliğinde, ama örgütlüce
yaklaşan tehlikenin çalışma yaşamı ayağında yatan bunlardır. Yaklaşan
tehlike açıksa, hedeflerimiz ve taleplerimiz de açıktır:
1. Sınıfsal, ulusal, cinsel sömürü esaslı kölece çalışmaya,
2. Sendikasızlaştırmaya, taşeronlaştırmaya, her türden hak kayıplarına, düşük ücretlere ve saldırı-zulüm yasalarına,
3. Açlığa, sefalete, işsizliğe eğitimde ve sağlıkta müşteri gibi karşılanmaya,
4. Doğal bitki örtüsünün, börtü böceğin, havanın, toprağın, suyun
kapitalist haydutlarca yok edilmesine, ez cümle ekolojik katliam tasarı
ve girişimlerine,
5. Ülkenin kan kaybetmesinin ve kötü karne
getirmesinin başlıca nedeni Kürt Sorununun demokratik ve barışçıl çözüm
yöntemlerinin önünü tıkayan "tek"çi ve "ben bilirim"ci mantığa, "ben yaparım, olur" dayatmacılığına,
6. Özcesi, kapitalizmin her türlü, her türden haydutluğuna, haramiliğine ve terörizmine karşı,
HAYDİ 1 MAYIS’ A …
EMEĞİN, DAYANIŞMANIN, MÜCADELENİN
VE ÖZGÜRLÜĞÜN BAYRAMINA …
Hasan Oğuz Bilgen, 29.04.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder