9 Aralık 2015 Çarşamba

"ARKA BAHÇE"NİN YENİ HARAMİLERİ

“ARKA BAHÇE”NİN YENİ HARAMİLERİ


Canım memleketim “İkili Anlaşmalar”, Marshall Yardımı ve ardı sıra gelen Dünya Bankası dayatmaları ve de IMF borçlanmaları ile başını yeterince derde sokmuş bir ülkedir.

Fabrikada, tarlada, devlet dairesinde ve büroda dur durak bilmeden çalışan insanımızın torunu borçlu doğmaktadır. Kendisini yenileyen ve sistemi değiştirip yenileyecek bir kurucu irade oluşmadığı, oluşturulamadığı sürece de, “ torununun torununun borçlu doğması ” ironisi sadece bir espri olmaktan öte, çarpıcı ve yakıcı bir gerçeklik olarak tarihe geçecektir. Ne var ki, bu emperyalizm patentli yazgı sadece bizim ülkeye özgü değildir. Yerküre üzerinde onlarca ülke, söz konusu ABD patentli ilişkilerden paçasını kurtaramadığı için, şimdilerde klasik anlamının çok ötesinde modern birer sömürgeye dönüşmeyi becerebilmiştir.

Ülkem için söz konusu emperyalist boyunduruk 1945’li yıllardan, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, mevcut devletin zorba oligarşik yapısı ile işçi sınıfı ve emekçi halkların arasında gerek baskı, şiddet, gözdağı, gerekse yalan, demagoji ve manipülasyonlarla yapay,  yapay olduğu kadar da yıkılması zor dengelerin kurulduğu örtülü bir tahakküm biçimidir.

Kimi  zaman keskinleşerek derinleşen, bilinen krizleriyle kendisini yıkıcı biçimde duyuran, içinde bulunduğumuz son sürekli ve genel bunalım döneminin diğer bir önemli karakteristiği de giderek karmaşıklaşan, ama illa ki kurumsallaşan ilişki ve çelişkiler sonucunda emperyalizmin, dış dinamiklerin daha fazla belirleyici olduğu bize benzer ülkeler için  içsel bir olgu olma konumuna dönüşmesidir.

Emperyalist yeni sömürgeciliğin kıskacındaki çarpık ama modern görünümlü yeni tip sömürge ülkelerin mümkün olduğunca dikensiz güllerle kaplı, emperyalizmin arka bahçelerine dönüştürülmesi gerçeği de, aynı tahakküm zincirin sistemin bütünü tamamlayan bir başka halkasıdır.
Uslu ve sadık bahçıvanlarının uluslararası tekelci kapitalistlere karşı dikkatli ve de itaatkar davrandığı arka bahçelerin hedeflenmesinde belli başlı amaçlar

1-) Uluslararası tekelci kapitalizmin istekleri doğrultusunda, yeni sömürgelerin emperyalist politikalara boyun eğmesinin, işbirlikçi egemenlerin daha rahat, sorunsuz yönetebilmesinin ekonomik, sosyal ve psikolojik koşullarını yaratmaktır. 
2-) Yönetenler ve yönetilenler, sömürenler ve sömürülenler arasında örülmüş, örgütlenmiş, düzenin var olan kurumlarının güç ve olanakları ile desteklenmiş suni yani yapay dengeler marifeti ile emekçi halkın kolay yönetilebilir olmasının zeminini korumaktır…
3-)  Çok uluslu tekelci sömürü ve istismarın, bir başka deyişle yer kürenin canından, kanından damıtılan tekel karının devamlılığını sağlamaktır...

*     *     *

Magazin basınında bile rahatlıkla görülebileceği üzere tüm bunlar, çeşitli pasifikasyon araç ve yöntemleri ile, başta muhalif kesimler olmak üzere halk korkutulup sindirilerek, olayların,  içleri boşaltılıp, haberler manipüle edilerek, kitleler taraftar yapılamayanlarsa da etkisizleştirilerek başarılır.

24 Ocak 1980 tarihi ülkemiz sosyo-ekonomik yaşamı ve geleceği için bir milat olmuştur. Adı geçen tarihle anılan kararlarla dayatılan reçetelerin, yeni liberal politikaların uygulanmasına başlanmıştır. Artık arka bahçede geriye dönüşümü olmayan bir kabuk değişimi yaşanmakta, yeni sömürgecilik  gerçeği yeni sosyal argümanlar ve ekonomik karakterler içeren yeni finans yapılanmasıyla daha vahşi, daha çarpık, daha bağımlı, daha karmaşık, daha tüketici ve hatta traji-komik bir duruma evrilmektedir. 

Davit Harvey’in   “insan refahını en üst düzeye taşımak için özel mülkiyet haklarını, serbest piyasayı ve serbest ticareti güçlü biçimde koruyan, kurumsal bir çerçeve içerisinde bireysel girişimcilik özgürlüğünün ve yeteneğinin ortaya çıkarılması gerektiğini savunan siyasal ekonomik pratikler teorisi.”  dediği kuram, neoliberal serbest piyasa modelinin ta kendisidir… 

Korkut Boratav’a göre, bu kimi kez  “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” deyişiyle de dillendirilmiş serbest piyasa ekonomisinin  kapsamlı son aşamasının uygulanmasının başlangıç tarihi 1998 yılıdır.
Yine, Korkut hocaya göre “bu aşama IMF ve Dünya Bankası gözetimi altında bir dizi anlaşmayla mayıs 2008 yılına kadar kesintisiz sürer.

Uluslararası Finans Kapital güdümlü Neoliberal devletler, pazarların liberalizmin sömürü, rüşvet, talan ve istila mantığının gerektirdiği biçimde değerlendirilebilmesi ve elde tutulabilmesi için egemen mali çevrelere pervasızca sınırsız güvenceler verirler, son derece ahlaksız fırsat ve olanaklar sunarlar…

Malum mantığa göre mevcut pazar kavramının içine hemen her şey girer, girmelidir. Eğitim, sağlık, gıda, konut, sosyal güvenlik, tarım, hayvancılık, madencilik, turizm, ulaşım, haberleşme, yazılı-görsel basın, bilişim, toprak, su, hava ve saire… Sınırsız, kuralsız ve rahat oldukları için ahlaksız ve arsızdırlar…

Yetindiklerine, doyduklarına tanık olunmamıştır… Liberalizme göre yeni liberal devlet, bu denli geniş ve denetlenmesi zor pazara tüm gücü ile ( Yasama, yürütme ve yargı organlarıyla) müdahale etmeli, özelleştirme programının kesintiye uğramaması için organize olmalıdır. Bu iradi müdahale çokuluslu sermayenin her üretim ve hizmet alanına, yer altı ve yer üstü kaynaklarına, yaşamın tüm sosyal alanlarına nüfuz etmesidir.

Tam da burada insanın kanını donduran ve de onuruna dokunan bir barbarlık,  gizleyemedikleri ters bir orantı vardır. Kamusal alan; akla gelen üretim, tüketim ve hizmet alanlarının halk için, halkın yararına fırsat ve olanakları daraldıkça, haramilerin sömürü, soygun talan alanları da artmakta, alabildiğine genişlemektedir.

Nüfuz alanının siyasi ve mali erkten yana büyümesi ve güçlenmesi için, başvurulan araç ve yöntemlerse;  genellikle gözdağı, bilinç-bellek yanıltmaları, farklı yedekleme ve pasifikasyon taktikleri, özellikle de sokağın olmazsa olmazlardan basınçlı su, cop, sisleme ve biber gazıdır.

Dış dinamikli, karmaşık, çarpık, kırılgan, vahşi yapılanmalarla harmanlanmış yeni sömürge ülkelerdeki serbest neoliberal modelin uygulanışında kontra faaliyetleri, faili meçhuller, kayıplar gibi vahşet fotoğraflarının sergilenmesinin yanında, at izinin it izine karıştığı Ergenekon, Balyoz davası örneği kara mizah kareler de çıkar.

Gizli ya da açık, her türden faşizm pratiğinde demagoji, gözdağı, şiddet, toplumun yanıltılıp manipüle edilmesinde, sisteme yedeklenmesinde etkili silahlar olduğunu açıklamaya çalışmıştık. Kasımpaşa’lı baş demagog muhalif aydınların, sanatçıların, işçilerin, sendikacıların “ideolojik davrandığını” söyleyip,  bu tehlikeli silahı halkı hedef tahtasına koyarak denerken, KİT’leri ve sosyal devleti yok etmekle, havayı, suyu, ormanı, madeni yabancı şirketlere peşkeş çekmekle bizzat kendisi ideolojik davranıyor, yani kapitalizmin yeni serbest piyasa ideolojisinin gereğini yapıyordu.  

Halkın gereksinim duyduğu her alan ticarileşmeli, piyasanın iştahına sunulmalıydı. İnsanın en doğal haklarına parayla ulaşması demek, kapitalistlerin ve onların önünü açan seçilmişlerin semizlenmesi, özelleştirme -yani satış- komisyonlarından, ihale yolsuzluklarından gelen dolarları yabancı bankaların çelik kasalarına tıkıştırmaları demekti.  Şimdilerde Mübarek gibilerin milyar dolarlarla açıklanan servetlerinin internet kanalı ile ortalığa saçılması, buzdağının sadece görünen yüzü olsa gerek. 
Şimdi:

Teğet geçtiği söylenen sürekli ve genel bunalımın malum  krizinden sonra, DİSK-AR Ücretler ve İstihdam 2010 Raporu’na göre, işçilerin, emekçilerin reel ücretleri bir yıl içinde % 8.24 oranında düşüyorsa, yani gün be gün yoksullaşıyorsak… 

T.C Merkez Bankası’nın 2010 yılının ocak ayını ölçü alarak açıkladığı Ödemeler Dengesi Verileri’ne göre, ocak ayındaki cari açık  -yine son bir yıl içinde-  % 91.4 oranında artarak  cari işlemler hesabının 5.86 milyar dolar açık vermesine neden olmuşsa… 

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun 2010 Ocak ayı hareketli hesap verileri :
1-) 620 milyarlık mevduatın hemen hemen % 50’sinin, ülkemizin mübarek milyonerlerinin hesaplarında tutulduğunu,
2-)   Bu şaibeli hesaplardaki mevduatın son yılda 70 milyar artış gösterdiğini,  
3-) Milyoner mudi sayısının yaklaşık dört bini bulduğunu gözlerimizin önüne seriyorsa… Son olarak, bu güne dek  intihar eden 4-C mağduru tekel işçisi sayısı, 12 Mart 2011 günü sınıf kardeşimiz, sevgili Alim APAYDIN ile birlikte altıya ulaşmışsa…

Elbette kana, alın terine, gözyaşına, insan emeğine doymayan kahrolası sistemin,  2010 yılında 28 olan milyarder sayısı bu yıl 38 olacak…  Elbette -yine bu sayı sayesindedir ki- Türkiye Ortadoğu ve Afrika ölçeğinde en fazla milyardere sahip ülke olarak birinci sırada yer alacaktır! 

Bu işte bir ters orantı  -siz terslik okuyun- olduğunu söylemiştik ya?!
                                                                       
                         Hasan Oğuz BİLGEN, Bornova, Mart 2011


Haber Tarihi:  26.03.2011
Haber Editörü:  Özgür Medya
Haber Kaynağı:  Özel

 
Yazar Hakları Telif Hakları Yasası’nca korunur.
++ Ozgur Medya ++ info@ozgurmedya.org.  
Sitede yer alan yazılar yazarlarını bağlar.
Site yönetimi yasal sorumlu değildir.
Telif Hakları Yasası'nca korunur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder