11 Ocak 2016 Pazartesi

DİZ ÇÖKMEYEN DEVRİMCİNİN YAŞAMI

18 Mayıs 1973'ü, Diz Çökmeyen Devrimci'yi Unutma


Onun için çoğunlukla "Ser Verip Sır Vermeyen Yiğit" dendi. Yeni nesil onu, tek bir fotoğrafı, köylü kasketi ile çekilmiş vesikalık resmi ile tanıdı.
O, zulmün karşısında diz çökmeyen bir yiğitten, kasketli fotoğrafına hayran kaldığınız delikanlıdan öte, Nazım'ın tıpkı bir şiirinde konunun bam teline dokunduğu gibidir:  "Sevdalınız Komünisttir."
  

DEVRİMCİ ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA' NIN HAYATI

İbrahim KAYPAKKAYA, 1949 yılında, yoksul bir ailenin çocuğu olarak Çorum'un Alaca ilçesi'nin Karakaya köyünde dünyaya geldi. Babası yoksul bir emekçiydi.  İlkokul 1. ve 2. sınıflarını Karamahmut köyünde, üçüncü sınıfı Ortakışla köyünde, 4. ve 5. sınıfları da Alacaköy'de okudu.

Daha çocukluk yaşlarından itibaren meraklı ve araştırmacı idi, bilgi için, bilgilenme için önüne çıkan her olanaktan yararlanıyordu. Verilen her işi yapmaya çalışıyor, görevden, sorumluluktan korkmuyordu. Okul dışı zamanlarda ailesine yardım ediyordu, ahıl işlerinde, koyun gütmeye giderken yanına defter, kalem, kitap alırdı.  

O yaşlarda bile yaşıtları arasından sıyrılıyordu, fakat o, bunu hiçbir zaman kuruntu kaynağı yapmaz, arkadaşlarını küçümsemezdi. Köyde, arkadaşları arasında çalışkanlığı, bilgisi, ağırbaşlılığı, yardımseverliği ve özverili hareketleri ile sayılıp sevilirdi.  İlkokulu bitirince devlet parasız-yatılı sınavlarına girip kazandı ve Ankara-Hasanoğlan Öğretmen Okulu'na yatılı öğrenci olarak alındı. Yatılı okulda okurken, yazları ve diğer ara tatillerde köyüne dönüyor ve ailesine yardımcı oluyordu.  İlk devrimci düşüncelerle Hasanoğlan Öğretmen Okulu'nda tanıştı.  Araştırıyor, soruyor, okuyordu. Siyasal düşünceleri, ilişkileri ve dünya görüşü de değişiyordu.  Kompozisyon dersinde "Yeşili Sevmiyorum" adı ile bir yazı yazınca,  Ders öğretmeninin " Peki kızılı mı seviyorsun?" sorusu ile karşı karşıya kalmış, zor günler yaşamıştı.

Ondaki bu hızlı gelişmeler sayesinde, sadece kendi köynde değil, komşu köylerde de seviliyor, sayılıyordu. Doğal olarak da, jandarmanın, hacının, hocanın, ağanın dikkatini çekmeye başlamıştı..

İbrahim KAYPAKKAYA, Hasanoğlan'dan "pekiyi" derece ile mezun oldu. Ve sınavları kazanarak İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen okuluna kayıt oldu. Bu okula başladığında, devrimci fikirler karakterinin bir parçası olmuştu. Buradaki siyasal gelişimi çok hızlı ilerledi, kısa zamanda devrimci öğrenciler arasında sivrildi, onlarla tartışan, onlara öğreten, onları güçlendiren ve örgütleyen bir devrimci olarak ön plâna çıktı. Fakat o, köyüyle olan ilişkisini hiçbir zaman kesmedi, her fırsatta köyüne döndü, oraya dergi, gazete, kitap götürdü, yeni dostluklar ve ilişkiler kurdu. Bu faaliyetleri neticesinde polis tarafından fişlendi.

O, artık Çapa'daki devrimci çevrenin önde gelen liderlerinden biriydi. İlk bildirisini, Çetin Altan'a bir gezi sırasında gericiler tarafından saldırılması üzerine kaleme aldı. Ve onun devrimci saflardaki ilerleyişi günbegün hızlanan bir tempo izledi, nerede bir konferans, açık oturum, forum, tartışma, seminer varsa İbrahim oradaydı, dinliyor, not alıyor, sorular soruyordu. Ders çalışmaya çok az vakti olmasına rağmen başarılı bir öğrenciydi.

Arkadaşlarını eğiten İbrahim, onları okuldaki çalışmayı örgütlü yürütme konusunda ikna etmişti. Bunun sonucunda Fikir Kulüpleri Federasyonu'na bağlı olarak Çapa Yüksek Öğretmen Okulu Fikir Kulübü kuruldu ve İbrahim başkanlığa seçildi. Derneğin kuruluş bildirisini kaleme aldı ve bu bildiri okulda dağıtıldı. Bu bildiri ile okuldaki bütün yurtsever, devrimci ve ilericiler, yobazlara ve faşistlere karşı birlik olmaya ve mücadeleye çağrılıyordu. Buna karşı okul yönetimi hemen harekete geçti. İbrahim ve diğer kurucu üyelere "1 ay okuldan uzaklaştırma" cezası verildi, bununla da yetinmeyip, savcılığa ihbar edildiler.

Bu bir ay sırasında arkadaşlarının evlerinde kaldı. Her şeyini, tüm zamanını mücadele için kullanıyordu. Davranışlarına, ilişkilerine önder bir devrimcinin sıradanlığı, alçakgönüllüğü hakimdi.  Dergilere yazılar yazmaya başlamıştı;  Forum, Ant, Türk Solu, Aydınlık gibi dergilerde yazıları çıktı. FKF'nin 2. Kurultayı'na Çapa'dan delege olarak katıldı. Okul yönetimi ve gericiler, onu her türlü yöntemle engellemeye çalışıyorlardı. Gericilerin taşlı-sopalı saldırıları artmıştı. İbrahim, boş durmadıı bildiriler yazdı ve dağıtılmasında görev aldı. Bu olay üzerine okul disiplin kurulu toplandı, İbrahim ve arkadaşlarının parasız yatılı öğrenciliklik hakları ellerinden alındı.

Onlar bu gerici, antidemokratik kararı tanımadıklarını, buna uymayacaklarını açıkladılar, bunun üzerine faşist gericiler dışardan takviye alarak okulun önünü kestiler, vahşice saldırdılar, bu olayda faşistler silah da kullandı, buna rağmen İbrahim ve arkadaşları faşistleri püskürtüp okula girdiler. Bunun üzerine müdür, polis çağırıp İbrahim ve arkadaşlarını okuldan attırdı.

İbrahim KAYPAKKAYA, okuldan atılınca bir süre bir otelde çalıştı. Otelin patronuyla kavga edince oradan ayrıldı. Geçimini matematik dersleri vererek sürdürmeye çalıştı. Tüm bu zor şartlara rağmen geçimini sağlayacak parayı kazandıktan sonra gerisine aldırmıyor, zamanını ve enerjisini devrimci çalışma için kullanıyordu. 6. Filo'ya karşı eylemler ve Kanlı Pazar gibi olaylarda en önde yürüyor, fabrika ve köylerde örgütleme çalışmaları yürütüyordu.

1969-70 yıllarında Türk Solu dergisinde işçi ve köylü eylemleri ile ilgili bir dizi haber ve yorum yazdı. 

Okuldan atılma ile ilgili kararı Danıştay bozmuştu, buna göre İbrahim ve arkadaşları okula geri alınmalıydılar, fakat yönetim bu kararı uygulamadı. Atılan dokuz öğrenci okula alındı; İbrahim alınmadı.

1970-71 yılı mücadelenin daha da geliştiği ve sertleştiği bir yıl oldu. Şehirlerde ve kırlarda kitlelerin devrimci mücadele ruhu gittikçe yükseliyordu. İbrahim Trakya Değirmenköy'de toprakları için ağaya karşı mücadele eden köylülerin arasındaydı.  Bu direnişte yer alan diğer devrimci önder Cihan Alptekin’le direnişten dönerlerken polis tarafından tutuklandı ve işkenceden geçirildiler.

Sınıf Mücadelesi 15-16 Haziran'da doruğa ulaştı. İbrahim  bu büyük direnişin sıra neferlerinden biriydi. Gece sabahlara kadar bildiri basıyor, gündüz kavganın en yoğun olduğu yere koşuyordu. Demir-döküm, Sungurlar, Horoz Çivi, Petriks, Ege Sanayi, EAS Akü, Gıslaved, Gamak, Singer, Derby… işçileri, bu büyük devrimciyi yakından tanıyorlar ve kendilerinden biri olarak görüyorlardı. 15-16 Haziran büyük işçi sınıfı direnişi, onun siyasal mücadelesi açısından önemli dönüm noktalarından biri oldu. 

İbrahim KAYPAKKAYA, 1971 yılı başlarında Çorum ve köylerinde araştırmalar yaptı, bazı siyasal yazılar yazdı. Bu tarih aynı zamanda 12 Mart faşist cuntasının tezgâhlandığı tarihtir. Faşist devlet, kolları sıvadı ve sıkıyönetim ilan etti. Grevler, kitle eylemleri, mitingler yasaklandı, bütün devrimci dergiler, kitle örgütleri kapatıldı. Devrimci avına başlandı, binlerce devrimci tutuklandı, onlarcası katledildi.  Elbette o da arananlar arasındaydı. Zaman hızla geçer. 24 Nisan 1972' de 23 yaşındadır; yol arkadaşları ile TKP (ML) ve TİKKO' nun kuruluşunu sağlar.

24 Nisan 1972'den sonra yakalandığı gün olan 24 Ocak 73'e kadar esas olarak Malatya, Tunceli, Antep yörelerinde devrimci mücadeleyi örgütledi.

Sıkıyönetim baskılarını sürdürüyordu. Direnenler de vardı, teslim olanlar da. O, sıkıyönetim işkence tezgahlarından baş eğmeden, teslim olmadan çıkan THKP-C militanı Ömer AYNA’ nın resmini yanından ayırmıyor, hemen her fırsatta yakın çevresine, yoldaşlarına gösterip " Devrimci olmanın ölçütlerinden birinin baskıya, işkenceye, zulme dayanmak olduğunu." söylüyordu.

6 Mayıs 1972' ye gelindiğinde, Deniz GEZMİŞ, Yusuf ASLAN ve Hüseyin İNAN, altı mayıs gününün şafağında idam edilmişlerdi. Yine aynı mayısın son şafağında da (31 Mayıs 1972) Nurhak’ta THKO'nun değerli savaşçılarından OLAN Sinan CEMGİL, Alpaslan ÖZDOĞAN ve Kadir MANGA girdikleri çatışmada şehit düşmüşlerdi.

İbrahim KAYPAKKAYA, bu olaydan sonra yaptığı ciddi bir istihbarat çalışmasında Kahyalı köyü muhtarı Mustafa Mordeniz'in,  Sinan'gilin katledilmesinden sorumlu ihbarcı olduğunu ortaya çıkardı. İhbarcı muhtar,  İbrahim ve yoldaşları tarafından tutuklanıp sorgulandı, ardından suçlu görülerek kurşuna dizildi.  Böylece devrimci adaletin ellerinin, devrim düşmanı ihbarcıların yakasında olduğu, halka ve öncüleri devrimcilere ihanet etmenin asla bağışlanamayacağı dosta düşmana gösterilmiş oldu.

Çevredeki köylülerin ve tüm devrimcilerin büyük coşkusu ile karşılanan bu eylem zulmün azgınca sürdüğü bir dönemde gerçekleştirilmişti.  Bu eylem İbrahim KAYPAKKAYA'nın devrimci dayanışmadan ne anladığını pratikte gösteren, çok çarpıcı ve sarsıcı bir eylemdi. 

Bu olaydan sonra Tunceli yöresinde devrimci çalışmalarını can yoldaşı Ali Haydar YILDIZ ve Muzafer ORUÇOĞLU ile yoğunlaştırdı. faşist diktatörlük amansız  bir sürek avı başlatmıştı… Fehmi Altınbilek yönetimindeki faşist devlet güçleri İbrahim ve yoldaşlarını arıyorlardı.  Bu bölgedeki devlet güçleri hızla takviye edildi, sorgu ve operasyonlara hız verildi, İbrahim ve yoldaşlarının yerlerini söyletebilmek için halkın üzerinde tam bir faşist terör estiriliyordu.

23 Ocak 1973 akşamı Ali HAYDAR ve bir yoldaşı ekmek ve yiyecek almak için Vartinik'teki kömden akşama geri dönmek üzere ayrıldılar. Yollar alabildiğine yağan kar nedeni ile kapandığından dönüşleri gecikti. Sabaha karşı doğru köme varabildiler. Parolayı verdiler, karşılık gelmedi, tekrarladılar yine karşılık gelmedi. Çevreyi izlemeye, izlemeye başladılar, çok geçmedi uzaktan jandarmanın ağır ağır kömü sardığını gördüler, köm kuşatılıyordu.

Vakit 1973 yılı Ocak ayının 24. sabahıydı. Ali HAYDAR ve yoldaşı, oradakileri uyarmak için fırladılar.  Ne yazık ki çemberi aşamadılar, Ali HAYDAR orada vuruldu kaldı. İbrahim ateş hattından sıyrılıp çekilmeyi denedi, fakat o da vurulmaktan kurtulamadı, saçmaların tümü boynuna isabet etmişti. Hızla cebindeki adresleri, notları çıkartıp yok etti. Bu sırada diğer üç gerilla, bir anlık boşluktan yararlanıp kuşatmayı yarmayı  başarmışlardı.  Kömü kuşatan Jandarma İbrahim’i ve Ali HAYDAR'ı bırakıp çatışma bölgesinden çekilmeyi başaranların peşine düştüler.

İbrahim bir süre sonra kendine geldi, kafası, boynu saçma yaralarından kan içindeydi, biraz ilerde yerde yatan Ali HAYDAR'ı gördü, ne ki zaman yitirmemek için oradan uzaklaşmaya çalıştı.  Bir mağara buldu ve iki gün burada kaldı. Köylerde terör estiriliyordu. Tam beş gün mağarada dayandı.  Vurulduğunun beşinci günü uğramak zorunda kaldığı köyün öğretmeni azılı bir gericiydi, İbrahim’i ihbar etti, ev kuşatıldı ve İbrahim tutuklandı.

Yakalandığı köyden Gökçe Köyü Karakolu'na kadar buzlu derelerin içinden, yalınayak sürüklendi. İlk ifadesi karakolda alındı. Faşistler, O'nu hemen konuşturup işini bitirmek istiyorlardı. Fakat İbrahim KAYPAKKAYA hiçbir örgütsel konuda ifade vermedi. Bundan sonra bitmek bilmeyen işkenceler başladı. Şubat başında önce Tunceli'ye ordan Elazığ'a, oradan da Diyarbakır'a götürülüp Savcı Yaşar Değerli'ye teslim edildi. Burada ağırlaşan yaraları yüzünden ölüm tehlikesinin belirmesi sonucu askeri hastaneye yatırıldı. Cellatlar onlara gerekli bilgileri vermeden ölüp gitmesine razı değildiler. İbrahim, burada donma ve kangren sonucu iki ayağını da kaybetti.

Şubat ayı başlarında İbrahim KAYPAKKAYA iyileştikten sonra tekrar sorgular başladı. Faşistler, O'nu konuşturmak için akla gelebilecek her türlü işkence yöntemini deniyorlardı, fakat tüm çabaları boşa çıktı, İbrahim KAYPAKKAYA şaşmaz bir kararlılıkla hiçbir örgütsel faaliyeti hakkında bilgi vermedi, işkenceciler bu durum karşısında çılgına dönüyorlardı. 

Mayıs ayı başlarıydı, nedense bir süredir işkence yapmıyorlardı. Bu boşluktan yararlanarak defter kalem istemişti, onlar da hemen getirmişlerdi. İbrahim sorgulama bitti diye düşünüp savunmasını hazırlamaya başladı. Savunmasını hazırlarken kimi kez duygulu anlar yaşıyor, bunları da yazdığı şiirlerle getiriyordu. Bu dönem yazdığı şiirlerden bir tanesi şöyleydi:

  
DEVRİM İÇİN HER ZAMAN ÖLECEKLER BULUNUR
  …gider …gider, nice koçyiğitler gider
  Senin de içinde bir oğlun varsa çok değildir
  Ey mavi gök! Ey yağız yer bilesin ki
  Yüreğimiz kabına sığmamakta
  Örsle çekiç arasında yoğrulduk
  Hıncımız derya gibi kabarmakta "

.   .   .

İbrahim KAYPAKKAYA, bazı özel istekler yüzünden ve görüşebilmek için babasına mektup yazmıştı.  Babası, oğlunun mektubunu alınca çok sevinir;  aylardır haber alamadığı oğlu demek ki yaşıyordu.  

Onun istediği şeyleri bulup buluşturup, 19 Mayıs günü Diyarbakır'a doğru yola çıkar.  Bundan önce de Diyarbakır'a gitmiş, fakat İbo'suyla görüştürmemişlerdi.

Ali KAYPAKKAYA'yı Diyarbakır'da oğlunun ölüm haberi karşıladı. Oğlunun intihar ettiğini söylediler. Tabii ki o bu palavralara inanmadı, onun tanıdığı oğlu intihar etmezdi.  Oğlunun cesedini almaya gittiğinde cesedin üzerindeki kurşun izlerini gördü, bunların ne olduğunu sorduğunda görevliler suskundular. O andan itibaren, kapısını çaldığı yakasına yapıştığı hiçbir yetkili ona doyurucu bir açıklama yapamayacaktı.

İbrahim KAYPAKKAYA'yı konuşturamayacağını anlayan faşistler onu 18 Mayıs günü kurşuna dizmişlerdi...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder