18 Mayıs 1973'ü, Diz Çökmeyen
Devrimci'yi Unutma
Onun için çoğunlukla
"Ser Verip Sır Vermeyen Yiğit" dendi. Yeni nesil onu, tek bir
fotoğrafı, köylü kasketi ile çekilmiş vesikalık resmi ile tanıdı.
O, zulmün karşısında diz
çökmeyen bir yiğitten, kasketli fotoğrafına hayran kaldığınız delikanlıdan
öte, Nazım'ın tıpkı bir şiirinde konunun bam teline dokunduğu gibidir:
"Sevdalınız Komünisttir."
|
DEVRİMCİ ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA' NIN HAYATI
İbrahim KAYPAKKAYA, 1949 yılında, yoksul bir ailenin çocuğu
olarak Çorum'un Alaca ilçesi'nin Karakaya köyünde dünyaya geldi. Babası yoksul
bir emekçiydi. İlkokul 1. ve 2. sınıflarını Karamahmut köyünde, üçüncü
sınıfı Ortakışla köyünde, 4. ve 5. sınıfları da Alacaköy'de okudu.
Daha çocukluk yaşlarından itibaren meraklı ve araştırmacı idi,
bilgi için, bilgilenme için önüne çıkan her olanaktan yararlanıyordu. Verilen
her işi yapmaya çalışıyor, görevden, sorumluluktan korkmuyordu. Okul dışı
zamanlarda ailesine yardım ediyordu, ahıl işlerinde, koyun gütmeye giderken
yanına defter, kalem, kitap alırdı.
O yaşlarda bile yaşıtları arasından sıyrılıyordu, fakat o, bunu
hiçbir zaman kuruntu kaynağı yapmaz, arkadaşlarını küçümsemezdi. Köyde,
arkadaşları arasında çalışkanlığı, bilgisi, ağırbaşlılığı, yardımseverliği ve
özverili hareketleri ile sayılıp sevilirdi.
İlkokulu bitirince devlet parasız-yatılı sınavlarına girip kazandı ve
Ankara-Hasanoğlan Öğretmen Okulu'na yatılı öğrenci olarak alındı. Yatılı okulda
okurken, yazları ve diğer ara tatillerde köyüne dönüyor ve ailesine yardımcı
oluyordu. İlk devrimci düşüncelerle Hasanoğlan Öğretmen Okulu'nda
tanıştı. Araştırıyor, soruyor, okuyordu.
Siyasal düşünceleri, ilişkileri ve dünya görüşü de değişiyordu. Kompozisyon dersinde "Yeşili
Sevmiyorum" adı ile bir yazı yazınca,
Ders öğretmeninin " Peki kızılı mı seviyorsun?" sorusu ile
karşı karşıya kalmış, zor günler yaşamıştı.
Ondaki bu hızlı gelişmeler sayesinde, sadece kendi köynde değil,
komşu köylerde de seviliyor, sayılıyordu. Doğal olarak da, jandarmanın,
hacının, hocanın, ağanın dikkatini çekmeye başlamıştı..
İbrahim KAYPAKKAYA, Hasanoğlan'dan "pekiyi" derece ile
mezun oldu. Ve sınavları kazanarak İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen okuluna kayıt
oldu. Bu okula başladığında, devrimci fikirler karakterinin bir parçası
olmuştu. Buradaki siyasal gelişimi çok hızlı ilerledi, kısa zamanda devrimci
öğrenciler arasında sivrildi, onlarla tartışan, onlara öğreten, onları
güçlendiren ve örgütleyen bir devrimci olarak ön plâna çıktı. Fakat o, köyüyle
olan ilişkisini hiçbir zaman kesmedi, her fırsatta köyüne döndü, oraya dergi,
gazete, kitap götürdü, yeni dostluklar ve ilişkiler kurdu. Bu faaliyetleri
neticesinde polis tarafından fişlendi.
O, artık Çapa'daki devrimci çevrenin önde gelen liderlerinden
biriydi. İlk bildirisini, Çetin Altan'a bir gezi sırasında gericiler tarafından
saldırılması üzerine kaleme aldı. Ve onun devrimci saflardaki ilerleyişi
günbegün hızlanan bir tempo izledi, nerede bir konferans, açık oturum, forum,
tartışma, seminer varsa İbrahim oradaydı, dinliyor, not alıyor, sorular
soruyordu. Ders çalışmaya çok az vakti olmasına rağmen başarılı bir öğrenciydi.
Arkadaşlarını eğiten İbrahim, onları okuldaki çalışmayı örgütlü
yürütme konusunda ikna etmişti. Bunun sonucunda Fikir Kulüpleri Federasyonu'na
bağlı olarak Çapa Yüksek Öğretmen Okulu Fikir Kulübü kuruldu ve İbrahim başkanlığa
seçildi. Derneğin kuruluş bildirisini kaleme aldı ve bu bildiri okulda
dağıtıldı. Bu bildiri ile okuldaki bütün yurtsever, devrimci ve ilericiler,
yobazlara ve faşistlere karşı birlik olmaya ve mücadeleye çağrılıyordu. Buna
karşı okul yönetimi hemen harekete geçti. İbrahim ve diğer kurucu üyelere
"1 ay okuldan uzaklaştırma" cezası verildi, bununla da yetinmeyip,
savcılığa ihbar edildiler.
Bu bir ay sırasında arkadaşlarının evlerinde kaldı. Her şeyini,
tüm zamanını mücadele için kullanıyordu. Davranışlarına, ilişkilerine önder bir
devrimcinin sıradanlığı, alçakgönüllüğü hakimdi. Dergilere yazılar yazmaya başlamıştı;
Forum, Ant, Türk Solu, Aydınlık gibi dergilerde yazıları çıktı. FKF'nin
2. Kurultayı'na Çapa'dan delege olarak katıldı. Okul yönetimi ve gericiler, onu
her türlü yöntemle engellemeye çalışıyorlardı. Gericilerin taşlı-sopalı
saldırıları artmıştı. İbrahim, boş durmadıı bildiriler yazdı ve dağıtılmasında
görev aldı. Bu olay üzerine okul disiplin kurulu toplandı, İbrahim ve
arkadaşlarının parasız yatılı öğrenciliklik hakları ellerinden alındı.
Onlar bu gerici, antidemokratik kararı tanımadıklarını, buna
uymayacaklarını açıkladılar, bunun üzerine faşist gericiler dışardan takviye
alarak okulun önünü kestiler, vahşice saldırdılar, bu olayda faşistler silah da
kullandı, buna rağmen İbrahim ve arkadaşları faşistleri püskürtüp okula
girdiler. Bunun üzerine müdür, polis çağırıp İbrahim ve arkadaşlarını okuldan
attırdı.
İbrahim KAYPAKKAYA, okuldan atılınca bir süre bir otelde
çalıştı. Otelin patronuyla kavga edince oradan ayrıldı. Geçimini matematik
dersleri vererek sürdürmeye çalıştı. Tüm bu zor şartlara rağmen geçimini
sağlayacak parayı kazandıktan sonra gerisine aldırmıyor, zamanını ve enerjisini
devrimci çalışma için kullanıyordu. 6. Filo'ya karşı eylemler ve Kanlı Pazar
gibi olaylarda en önde yürüyor, fabrika ve köylerde örgütleme çalışmaları
yürütüyordu.
1969-70 yıllarında Türk Solu dergisinde işçi ve köylü eylemleri
ile ilgili bir dizi haber ve yorum yazdı.
Okuldan atılma ile ilgili kararı Danıştay bozmuştu, buna göre
İbrahim ve arkadaşları okula geri alınmalıydılar, fakat yönetim bu kararı
uygulamadı. Atılan dokuz öğrenci okula alındı; İbrahim alınmadı.
1970-71 yılı mücadelenin daha da geliştiği ve sertleştiği bir
yıl oldu. Şehirlerde ve kırlarda kitlelerin devrimci mücadele ruhu gittikçe yükseliyordu.
İbrahim Trakya Değirmenköy'de toprakları için ağaya karşı mücadele eden
köylülerin arasındaydı. Bu direnişte yer
alan diğer devrimci önder Cihan Alptekin’le direnişten dönerlerken polis
tarafından tutuklandı ve işkenceden geçirildiler.
Sınıf Mücadelesi 15-16 Haziran'da doruğa ulaştı. İbrahim bu büyük direnişin sıra neferlerinden biriydi.
Gece sabahlara kadar bildiri basıyor, gündüz kavganın en yoğun olduğu yere
koşuyordu. Demir-döküm, Sungurlar, Horoz Çivi, Petriks, Ege Sanayi, EAS Akü,
Gıslaved, Gamak, Singer, Derby… işçileri, bu büyük devrimciyi yakından tanıyorlar
ve kendilerinden biri olarak görüyorlardı. 15-16 Haziran büyük işçi sınıfı
direnişi, onun siyasal mücadelesi açısından önemli dönüm noktalarından biri
oldu.
İbrahim KAYPAKKAYA, 1971 yılı başlarında Çorum ve köylerinde
araştırmalar yaptı, bazı siyasal yazılar yazdı. Bu tarih aynı zamanda 12 Mart
faşist cuntasının tezgâhlandığı tarihtir. Faşist devlet, kolları sıvadı ve
sıkıyönetim ilan etti. Grevler, kitle eylemleri, mitingler yasaklandı, bütün
devrimci dergiler, kitle örgütleri kapatıldı. Devrimci avına başlandı, binlerce
devrimci tutuklandı, onlarcası katledildi.
Elbette o da arananlar arasındaydı. Zaman hızla geçer. 24 Nisan
1972' de 23 yaşındadır; yol arkadaşları ile TKP (ML) ve TİKKO' nun kuruluşunu
sağlar.
24 Nisan 1972'den sonra yakalandığı gün olan 24 Ocak 73'e kadar
esas olarak Malatya, Tunceli, Antep yörelerinde devrimci mücadeleyi örgütledi.
Sıkıyönetim baskılarını sürdürüyordu. Direnenler de vardı,
teslim olanlar da. O, sıkıyönetim işkence tezgahlarından baş eğmeden, teslim olmadan çıkan THKP-C
militanı Ömer AYNA’ nın resmini yanından
ayırmıyor, hemen her fırsatta yakın çevresine, yoldaşlarına gösterip " Devrimci olmanın ölçütlerinden birinin baskıya,
işkenceye, zulme dayanmak olduğunu." söylüyordu.
6 Mayıs 1972' ye gelindiğinde, Deniz GEZMİŞ, Yusuf ASLAN ve
Hüseyin İNAN, altı mayıs gününün şafağında idam edilmişlerdi. Yine aynı mayısın
son şafağında da (31 Mayıs 1972) Nurhak’ta THKO'nun değerli savaşçılarından
OLAN Sinan CEMGİL, Alpaslan ÖZDOĞAN ve Kadir MANGA girdikleri çatışmada şehit
düşmüşlerdi.
İbrahim KAYPAKKAYA, bu olaydan sonra yaptığı ciddi bir
istihbarat çalışmasında Kahyalı köyü muhtarı Mustafa Mordeniz'in, Sinan'gilin katledilmesinden sorumlu ihbarcı
olduğunu ortaya çıkardı. İhbarcı muhtar,
İbrahim ve yoldaşları tarafından tutuklanıp sorgulandı, ardından suçlu
görülerek kurşuna dizildi. Böylece
devrimci adaletin ellerinin, devrim düşmanı ihbarcıların yakasında olduğu,
halka ve öncüleri devrimcilere ihanet etmenin asla bağışlanamayacağı dosta
düşmana gösterilmiş oldu.
Çevredeki köylülerin ve tüm devrimcilerin büyük coşkusu ile
karşılanan bu eylem zulmün azgınca sürdüğü bir dönemde gerçekleştirilmişti. Bu eylem İbrahim KAYPAKKAYA'nın devrimci
dayanışmadan ne anladığını pratikte gösteren, çok çarpıcı ve sarsıcı bir
eylemdi.
Bu olaydan sonra Tunceli yöresinde devrimci çalışmalarını can
yoldaşı Ali Haydar YILDIZ ve Muzafer ORUÇOĞLU ile yoğunlaştırdı. faşist
diktatörlük amansız bir sürek avı başlatmıştı… Fehmi Altınbilek
yönetimindeki faşist devlet güçleri İbrahim ve yoldaşlarını arıyorlardı. Bu bölgedeki devlet güçleri hızla takviye
edildi, sorgu ve operasyonlara hız verildi, İbrahim ve yoldaşlarının yerlerini
söyletebilmek için halkın üzerinde tam bir faşist terör estiriliyordu.
23 Ocak 1973 akşamı Ali HAYDAR ve bir yoldaşı ekmek ve yiyecek
almak için Vartinik'teki kömden akşama geri dönmek üzere ayrıldılar. Yollar
alabildiğine yağan kar nedeni ile kapandığından dönüşleri gecikti. Sabaha karşı
doğru köme varabildiler. Parolayı verdiler, karşılık gelmedi, tekrarladılar
yine karşılık gelmedi. Çevreyi izlemeye, izlemeye başladılar, çok geçmedi
uzaktan jandarmanın ağır ağır kömü sardığını gördüler, köm kuşatılıyordu.
Vakit 1973 yılı Ocak ayının 24. sabahıydı. Ali HAYDAR ve
yoldaşı, oradakileri uyarmak için fırladılar.
Ne yazık ki çemberi aşamadılar, Ali HAYDAR orada vuruldu kaldı. İbrahim
ateş hattından sıyrılıp çekilmeyi denedi, fakat o da vurulmaktan kurtulamadı,
saçmaların tümü boynuna isabet etmişti. Hızla cebindeki adresleri, notları
çıkartıp yok etti. Bu sırada diğer üç gerilla, bir anlık boşluktan yararlanıp
kuşatmayı yarmayı başarmışlardı. Kömü kuşatan Jandarma İbrahim’i ve Ali HAYDAR'ı
bırakıp çatışma bölgesinden çekilmeyi başaranların peşine düştüler.
İbrahim bir süre sonra kendine geldi, kafası, boynu saçma
yaralarından kan içindeydi, biraz ilerde yerde yatan Ali HAYDAR'ı gördü, ne ki
zaman yitirmemek için oradan uzaklaşmaya çalıştı. Bir mağara buldu ve iki gün burada kaldı.
Köylerde terör estiriliyordu. Tam beş gün mağarada dayandı. Vurulduğunun
beşinci günü uğramak zorunda kaldığı köyün öğretmeni azılı bir gericiydi,
İbrahim’i ihbar etti, ev kuşatıldı ve İbrahim tutuklandı.
Yakalandığı köyden Gökçe Köyü Karakolu'na kadar buzlu derelerin
içinden, yalınayak sürüklendi. İlk ifadesi karakolda alındı. Faşistler, O'nu
hemen konuşturup işini bitirmek istiyorlardı. Fakat İbrahim KAYPAKKAYA hiçbir
örgütsel konuda ifade vermedi. Bundan sonra bitmek bilmeyen işkenceler başladı.
Şubat başında önce Tunceli'ye ordan Elazığ'a, oradan da Diyarbakır'a götürülüp
Savcı Yaşar Değerli'ye teslim edildi. Burada ağırlaşan yaraları yüzünden
ölüm tehlikesinin belirmesi sonucu askeri hastaneye yatırıldı. Cellatlar onlara
gerekli bilgileri vermeden ölüp gitmesine razı değildiler. İbrahim, burada
donma ve kangren sonucu iki ayağını da kaybetti.
Şubat ayı başlarında İbrahim KAYPAKKAYA iyileştikten sonra
tekrar sorgular başladı. Faşistler, O'nu konuşturmak için akla gelebilecek her
türlü işkence yöntemini deniyorlardı, fakat tüm çabaları boşa çıktı, İbrahim
KAYPAKKAYA şaşmaz bir kararlılıkla hiçbir örgütsel faaliyeti hakkında bilgi
vermedi, işkenceciler bu durum karşısında çılgına dönüyorlardı.
Mayıs ayı başlarıydı, nedense bir süredir işkence yapmıyorlardı.
Bu boşluktan yararlanarak defter kalem istemişti, onlar da hemen getirmişlerdi.
İbrahim sorgulama bitti diye düşünüp savunmasını hazırlamaya başladı.
Savunmasını hazırlarken kimi kez duygulu anlar yaşıyor, bunları da yazdığı
şiirlerle getiriyordu. Bu dönem yazdığı şiirlerden bir tanesi şöyleydi:
DEVRİM İÇİN HER ZAMAN
ÖLECEKLER BULUNUR
…gider …gider, nice koçyiğitler gider
Senin de içinde bir oğlun varsa çok değildir
Ey mavi gök! Ey yağız yer bilesin ki
Yüreğimiz kabına sığmamakta
Örsle çekiç arasında yoğrulduk
Hıncımız derya gibi kabarmakta "
. . .
İbrahim KAYPAKKAYA, bazı özel istekler yüzünden ve görüşebilmek
için babasına mektup yazmıştı. Babası,
oğlunun mektubunu alınca çok sevinir; aylardır
haber alamadığı oğlu demek ki yaşıyordu.
Onun istediği şeyleri bulup buluşturup, 19 Mayıs günü
Diyarbakır'a doğru yola çıkar. Bundan
önce de Diyarbakır'a gitmiş, fakat İbo'suyla görüştürmemişlerdi.
Ali KAYPAKKAYA'yı Diyarbakır'da oğlunun ölüm haberi karşıladı.
Oğlunun intihar ettiğini söylediler. Tabii ki o bu palavralara inanmadı, onun
tanıdığı oğlu intihar etmezdi. Oğlunun
cesedini almaya gittiğinde cesedin üzerindeki kurşun izlerini gördü, bunların
ne olduğunu sorduğunda görevliler suskundular. O andan itibaren, kapısını
çaldığı yakasına yapıştığı hiçbir yetkili ona doyurucu bir açıklama
yapamayacaktı.
İbrahim KAYPAKKAYA'yı konuşturamayacağını anlayan faşistler onu
18 Mayıs günü kurşuna dizmişlerdi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder