17 Haziran 2020 Çarşamba

BİRLİKTE YÜRÜMENİN GEREKLİLİĞİ ÜZERİNE (2)

BİRLİKTE YÜRÜMENİN GEREKLİLİĞİ ÜZERİNE  (2)

                                                                                       "Anılar Belleğimizin Bekçileridir."
                                                                                         Tayfur Cinemre.
                                                                                         Yakın Tarih. Ayrıntı yay.


İnsan aklının kıvrak zekasının ürünü özlü sözler, uygulandığında yaşamın canlı pratiği ve yaşamın gerçekleri ile örtüştüğü görülür. Nedeni, hemen tümünün yaşamın içinden geliyor olmasındandır.
Bu sözler, çoğu kez güzel bir deyiş olur dillere yerleşir, kimi kez yaşam ilkemiz olur yol gösterir. Kimi kez de, bir güzel kitabın kapağından bize göz kırpar. Kulağımıza küpe olur. Sadık bir dost gibi anılarımızı bekler.

Yıl 1974... Liseyi atıla-kovula, ancak ilçe okulunda bitirebildiği aynı yıl, Diyarbakır Eğitim'i kazanır. Duyulur duyulmaz sorular başlar: Gerçekten Diyarbakır'a gidecek misin? Ardından, günlerce sürecek hararetli bir tartışma: Diyarbakır'a gidilmeli midir? Yoksaa?..
Bunlar olurken tıfıl delikanlı bavulunu çoktan hazırlamıştır bile.
.  .  .

Gerçekleşmesi mümkün olan aynı dünyaya inandıklarından, bu değişik, hırçın diyarın ışıklı gençleri ile tanışıp kaynaşması hiç de zor olmaz. Günler akıp gider. "Batı"dan gelmiş, kuşku ile bakılan "kibar ve narin" gençlere, yıllardır ötelenmiş, ezik insanın zamanla kanı kaynar.
.  .  .

1976 Lice Depremi...
Civcivli haziran sıcağı. Tarihi Surların dibinde, kaçak çayla serinlemeye çalıştıkları tek yer Töb-Der... Konuşurlarken yer sallanır. Abartısız surların üzerlerine gelmesi endişesinden kalkışırlar. On dakika geçmez, Töb-Der'in telefonu çalar. Haber acıdır. Görüşmenin daha başında hat kesilir. Lice'de şiddetli bir deprem olmuştur. Onca ahali enkaz altındadır.

Tartışırlar. Akşam üzeridir. Sabaha mı gitsek? Neler alalım? Nasıl gidelim? Narin/tıfıl delikanlı atılır:
Hemen gidelim. Dara düşen, zordaki insan bizi beklemez. Orada tartışalım. Ya da yolda. Yürürken...

Vardıklarında karanlıktır. Devletin kurtarma ekibinden, sağlıkçısından önce askeri gelmiş, yıkımın en ağır olduğu bölgeyi çevirmiştir. Ne ilk yardım, ne kurtarma... Lice kaçakçı kentidir. Ablukadan amaç sandıkların kaçırılmasını engellemektir. Gençler bir yolunu bulur, bölgeye sızar. Gece boyu, ceset ve yaralı çıkarırlar. İlk yardım sabah gelir! "Talebe"lerin emek-yoğun çalışmaları, aralıklarla-nöbetleşe bir ay sürer. Günbe gün daha örgütlü çalışırlar. Evlerinde yemeği olmayan yoksul insanlar, köylüler, onlara yatak verir. Karınlarını doyurur.

Lice Depremi'ni yaşayanlar anımsayacaktır. Hem ülke hem de insanlık adına, onlarca utanç verici, küçük düşürücü olaylar olur. Erzak kamyonları kaybolur, yardım tırları bölgeye ulaşmaz. Yetkili erk, skandalların "Talebe"ler aracılığı ile yankı uyandırmasından çekinir. Tehdit eder, gözaltı yapar. "Talebe"ler kavga dövüş, haftalarca halkı yalnız bırakmaz.

Aylar sonra, yaşananları protesto etmek ve halkın sorunlarını duyurmak amacıyla, Lice'den başlayıp Surkent'te bitirilmek üzere bir yürüyüş/miting düşünülür, uzunca tartışılır. Aynı uyarı orada da yapılır, "yürürken tartışalım, tartışırken yürüyelim" mealinde... Öneri kabul görür. Yol çetin, yürüyüş muhteşemdir. Esmer/sert gençlerle, önceleri kuşku ile bakılan kibar/tıfıl devrimciler Diyarbakır'ın Dağkapı meydanına girdiklerinde etle tırnak gibidirler. Final görkemlidir. Dağkapı, birlikte başarmanın tadını çıkardıkları bayram yeridir.
.  .  .

Önceki konu başlığındaki 'Maslahatı alem' diye başlayan dörtlüğün kaynağı, cennetin yeryüzünde kurulabileceğine inanıp, dünyanın toprağı ve toprağın tüm ürünleri insanların ortak malıdır diyerek yola çıkan Bedrettin'in ders aldığı İbn Haldun'dur. Resmi tarihin, sözünü etmekten sakındığı aynı kaynağın felsefesine göre, "devleti yönetenlerin israfı, refah ve bolluğa alışması arttıkça ihtiyaç ve masraflar da derece derece artar. Halka yüklenen vergiler de günbegün ağırlaşır."

Yanı sıra, insanlığın büyük ve onurlu yürüyüşü de başlar. Tam da burada, yine bir Bedrettin'e el veren İbn Haldun deyişi, "İnsan beyni değirmen taşına benzer. İçine yeni bir şey atmazsanız, kendi kendini öğütür."

Umutlanmamak elde değil. Sonunda yine, adamakıllı bir sopa faslı da olsa.

Hasan Oğuz Bilgen, 17/06/2020,  K-Tipi, Yeni Bölüm- Karşıyaka.


Naçizane Not:
Başımın belası Demirci Arif Usta hop oturup hop kalkıyor, verip veriştiriyor: Bizim oğlan, iki konuda havanda su dövüp hata yapıyorsun. Bir. Önceki yazıyı bir kişinin okuduğunu bana kanıtla; evde, bir başına kalakalmışlığından gelip seni kurtarayım. İki. Önceki yazıyı kimse okumadı, bunun da akıbeti aynı. Ol nedenle, -Tayfur abinin kitabının tanıtılmasına tamam da- satılma şansı sıfır...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder