18 Ocak 2023 Çarşamba

YARAMAZ ÇİVİLER, CAM SÜRAHİ ve KAMUCU DUYARLILIK.

 


YARAMAZ ÇİVİLER, CAM SÜRAHİ ve KAMUCU DUYARLILIK.

Utangaçlığından sarı başını hep omuz başına yatıran, aile içinde bir zeytin tanesini iki küçük lokmada yemesiyle şaka konusu olan çocuk, eğilmiş çiviyi doğrultmaya çalışırken işaret parmağı çekiçten nasibini alır. Dolan gözlerini, sallanan okul masa ve sıralarını onarmaya dalıp gitmiş olan babasından saklamaya çalışır. Çalıştıkları yer, Horoz Köy İlk Okulu'nun şimdi yerinde rant yelleri esen eski taş binasıdır. 

Aldığı ilk öğüttür: İşe yaramaz diye yere atılan her çivi halkın alın teri ve bir kamu değeridir. Eğrilenler düzeltilmeli, yeniden çakılmalıdır. Çektiği acının başından beri ayırtında olan 'Köy Enstitülü' öğretmen Fikri baba yanına gelir, yere çömelir. Tıpkı derste yaptığı gibi tane tane konuşur: "Üreten insan acındırmaz, ağlamaz. Yaramaz çivi yoktur, yaramaz usta, ayıplı işçilik ve eğri iş vardır. 'Düşen çivi yerden alınmaz tutumu', kibirli marangozun iflah olmaz değer bilmezliğindendir. Küçük adam, sen sen ol! Okulun malına, kendi aklına, kitabına, çekicine sahip çık. Okul sıraları gibi, eğitim de üretim içindir. Her zaman her yerde, her koşulda bıkmadan usanmadan çalışmak, gözden çıkarılmış bir çivi tanesini düzeltmek bile üretmektir."

(Yukarıdaki sözleri eden adam, demiryoluna komşu, bu günün paha biçilmez yerini "Hocam, gel sana bu bağı satalım. Dert etme. Maaştan maaşa ödersin" denildiğinde, "Ben halkın, bu devletin memuruyum. Sonra hakkımda ne konuşurlar" diyen, okul başöğretmenliği, eğitimciliği ile ve de çocuklarının babası olmakla yetinen enstitülü öğretmendir.)

Öğüt alınmıştır bir kez; yetinilmemeli uygulanmalıdır da: Görevini sonlandırdığı, emekli olduğu şantiye işliklerinde, her molada ve her seminerde, kibirli ustaların yanılgısı konusu açıldığında, enstitülü babanın ders veren deyişlerinden bolca söz edilir:  Üretimden gelen gücünü bilen er kişi, ancak sınıfının tezgahlarında eğilir. Sadece o düşen çiviyi yerden almak, onu doğrultmak ve üretime katmak için. 

*  *  *

Öğretmen baba enstitüde aldığı eğitim gereği görev bilincini, öğretim yılının sona erdiği yaz tatilinde de sürdürür. Okullardaki eskiyip sallanan sıra, masa gibi ahşap eşyaları onarır; "maarif"ten tek bir kuruş ek ücret istemeden. Elbette çocuk da onu yalnız bırakmaz. Sıcaktır. Bir öğle vakti eline okulun demirbaşı cam sürahiyi verip, yayla suyunun aktığı mahalle çeşmesinden soğuk su getirmesi için gönderirler.  Dönüş yolunda cam sürahi elinden kayar ve kırılır.  Korku içinde koşarak okula gelir. Sürahinin, aralarında kavga eden çocukların attığı bir taşla kırıldığını söyler. Okulun hademesi "Bekçi Murteza"nın tekidir. Alnın terini silmeye çalışan babanın gözüne girmek istercesine, "cam sürahiyi çocuğun düşürüp kırdığını" söyleyerek, aklınca yalanı ortaya çıkarır. Çocuk sarı başını yana yatırır, başını öne eğer... Baba bir şey demez, diyemez. Eve gittiklerinde, sarı başın minik kulağını usulca büker. "Bak" der, "Asla yalan söylemeyeceksin. Devletin değerlerine, halkın malına zarar vermeyecek, Çanakkale'nin Conkbayırı sırtlarında yatan, annenin iki dayısını asla aklından çıkarmayacaksın."  

Öğüt alınmıştır bir kez; yetinilmemeli uygulanmalıdır da:  1982 ayazında, zorla giydirilmeye çalışılan, "kamu malı" tek tip elbiseye zarar verme pahasına, don fanila, Şirinyer Askeri Cezaevi Savcısı Hacı Mirza'nın huzuruna çıkarıldıklarında da asla yalan söylenmeyecek, "Yırttık parçaladık işte. Dara da gönderseniz, bize canımız pahasına dayattığınız, biçtiğiniz faşizmin elbisesi devrimcilere dardır." denilecektir.

Her nasıl olmuşsa olmuş, izin verilmiş bir açık görüşte, ağır havayı dağıtmak ve şakaya boğmak için, "Öğretmenim verdiğin öğütü tutuyoruz, yalan söylemiyoruz" anlamında, bu olay anlatıldığında... Boncuklanan, dolan gözlerini saklamak sırası, bu kez "Köy Enstitülü" öğretmen babaya gelecektir.

*  *  *

Nadejda Krupskaya... Rus kadın devrimci. Sosyalist Ekim Devrimi'nin lideri, ayak takımını ve baldırı çıplakları söz/karar sahibi yapan Sovyetler Birliği' nin kurucusu Lenin' in eşi.  SSCB Eğitim Halk Komiseri.  SSCB Bilimler Akademisi onursal üyesi Nadejda... Ana dilimizde iki cilt halinde yayınlanan anılarının bir yerinde: Maaşını durduk yerde arttıran kararı,  ilgili komisyona "tekrar gözden geçirilmesi için" geri gönderen Lenin'in; ayrıca, kararı kendisine bildiren sorumlu hükümet komiserinin eleştiri içeriğinde ivedi olarak soruşturulması isteminde bulunduğundan söz eder. 

Henüz ortaokul sıralarında, "Beşinci Kol" kara propagandası ile, biz yeni yetmelere öcü gibi korku objesi yapılan Vladimir İlyiç Ulyanov. Yani, o bilinen adıyla Lenin... Ömrü yetseydi de, şimdilerde kamudan 5-6 maaş alma utanmazlığını gösteren, ar damarı çatlamış, bizim arsızları görme talihsizliğine erişebilseydi, eğer? Bu ceberut anlayışın yüzsüzlüğünü nasıl karşılar, ne derdi?

*  *  *

Uzun sözün ana fikri.  Menderes'ten Demirel'li "Ilımlı İslam"a, oradan Tayip soslu BOP başkanlığına evrilip gelen oligarşinin kurumsallaşmış sürekli/örtülü diktası, enstitü anlayışından ve kamucu düşünce biçiminden on yıllarca boşuna ürkmedi, boşuna refleks vermedi.

Uzun sözün kısası. Bizim belediye şantiyesinin, sadece tezgahlarda eğilen, sözünü esirgemez ustası demirci Arif'e göre:  İnsan ürkmesi hayvan ürkmesine benzemez.

Uzun sözün ironisi. Lenin ne mi derdi?  

Bir kez olsun kamucu sosyalist terbiyesini bozup, yedi göbek sülalelerinin kulaklarını çınlatacak  -aslında Türkçe'nin kahvehane ağzıyla hak ettikleri-  sunturlu bir kalayı, Rusça söyler geçerdi kesin. 

Hasan Oğuz Bilgen. 19 Ocak 2023. Horoz Keuı - Manisa 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder