YENİ BİR 15/ 16 HAZİRAN DİRENİŞ BELLEĞİNDE, EMEKLİ ÖĞRETMEN SALİH DUYGULU ANISINA…
Gecenin oldukça geç, belirsiz ve kararsız bir zifiri saatinde, meraklı komşunun işitmesinden çekinerek kapısını her usulca tıklattığımızda, kapı eşiğinde saatlerdir hiç usanmadan bizleri beklediğini ele verir gibiydi, içeriye buyur edişi. Ardından Çiçek teyzenin, hazırladığı yer yatağını göz ucu ile işaret etmeden önce, “Karnınız aç mı çocuklar?” diye soruşu...
*
* *
Onca yaşadıklarımız, kimilerine göre “fındık
kabuğunu doldurmayan” ve dahi bu güne dek hep sözlü tarihimizde hapsolmaktan unutulmaya yüz tutmuş anılarımız, siyasi tarihimizin kalıcı belleğine yazılmak üzere
sabırsızca bekler durur.
*
* *
Kenan ve suç ortaklarının 1980 darbesi günlerinde, tutukevi yollarının, nizamiye kapılarının ve tutukevinin önündeki sabahçı kahvesinin gönüllü gediklisidirler. Oğul adına, kız adına, mukavvadan ön kapağı (Mahkuma Yatan) yazılı, neredeyse masa büyüklüğündeki yağlı kara emanet defterine para yatırmalar. Uykusuz gecelerde bayram görüşüne yetiştirilen kazaklar. Atkılar, bereler. Ve beklenen o an geldiğinde, onca şamata ve haki renk kaynaşması içinde uzatıp boyunları, burunda tüten ve kokusu özlenen kuzuları aramalar. Zaman yoktur, doğrusu sınırlıdır. Çift camlardan konuşup anlaşmanın pek olanağı da yoktur. Çokça, sadece bakışılır; buğulu gözler birbirinin içine bakar. Düdüğün çalması ile bir başka görüş gününe bırakılan umutlar...
Duvarların önünde bekleşenler üzerlerine düşeni fazlasıyla yapmıştır. Asıl olan içeridekilerin asla yılmayıp direnmesinde ve enseyi karartmamasındadır.
*
* *
Salih öğretmen… 15-16 Haziran’da işçi tulumu ile akan/ coşan insan selinin nedenini, niçinini anlamaya çalışan yeni yetme öğrencilerinin kafasını açmaya çalışır:
“ İyi dinleyin. Yürümek de, çalışmak gibi üretmek gibi insan aklına ve bedenine yararlı bir eylemdir. Devinim halindeyken kan dolaşımı artar ve düzene girer. Beyne daha çok oksijen gider; beslenen beyin daha iyi, daha sağlıklı düşünür. Düşünen insan doğaya topluma zarar vermez; zararlı olan cahil kişidir. Birlikte yürümek, birlikte yapmak daha da iyi, daha da yararlıdır. Dayanışmayla ve paylaşımla yapılan her iş, topluma, hatta insanlığa verilmiş bir katkı, bir buluş kadar değerlidir. Unutmayın. Her türlü kötülüğün kaynağı cehalettir ve de bu yüzden emek en yüce değerdir, diyoruz. Akıldan ve bilimin ışığından ayrılmayın. Araştırın. Bilgiyi yaşamla sınayın, deneyimlerinizi arkadaşlarınızla paylaşın. Birlikte öğrenmek, birlikte yapmak/ yaşamak, acıyı paylaşmak, eğlenmek bile birlikte çok, çok daha güzeldir. ”
“ Ama öğretmenim. Radyo dedi ki; o yürüyenler önlerine gelen her şeyi yıkıp geçiyorlarmış! Devlet bile tehlikedeymiş!? ”
“ Sizler çocuk musunuz ki, masala inanacaksınız. Siz radyonun her haberine kulak asmayın! Akla bilime uzak olan, insana da uzak olur. Onun uyanmasını istemezler. Radyo (yat borusu) çalıyor. İşçiler uyumuyor ki, yürüyüşe, hak aramaya geçmişler. Bizleri de uyandırmaya, uyarmaya çalışıyorlar. İşçiler (kalk borusu) çalıyor.”
*
* *
Salih öğretmenim. Ders verir gibi yaptığın basit ama düşündüren konuşmayı, can kulağı ile dinleyen çocuklardan hiç biri, büyüdüklerinde ne yalana körü körüne biat, ne de zora asla itaat etmediler. Bu durum, bu gerçek, geride bırakıp gittiğin dünyanın iyi yanı. Ne var ki, bu sadece küçük bir kare. Fotoğrafın tümü içler acısı. Anlayacağın; yat borusunu dinleyenler, ona inananlar çoğunlukta. Böyle olunca da, okullar, hastaneler, iş yerleri, tarım, hayvancılık, çarşı pazar, orman mutfak yangın yeri. Sen olsaydın bu biçimde, kısa/ basit, tek tümcede açıklamaz mıydın bunca olup biteni?
Salih amca, görmedin ki; zengin hiç bu kadar zengin olmamıştı. Merkezi Fransa da olan, bir danışmanlık şirketi Capgemini’nin araştırmasına göre: An itibari ile, bir milyon dolar likit varlığı olan zengin sayısı yüzde yüzde 5,1 artarak 22,8 milyona yükseldi.
Öğretmenim. Ancak lise yıllarına geldiğimizde Karl Marks’ın piramiti olduğunu öğrendiğimiz, bizlere basitçe anlattığın eşitsizlikler piramiti, orada öylece durup duruyor. Yükselen devasa kuleler, plazalar ve AVM’ler yoksulluğun resmi. Her birinin temel harcında, “en şanlı” giysileri iş tulumları ile bir işçi yatıyor. Çorlu, Roboski, Akbelen, İliç ve diğerleri hala kanayan yaramız.
* * *
1980 öncesi Töb-Der, 12 Eylül sonrası Yurtiçi Kargo emekçisi Salih amca. Sen, zaman zaman kornalı protesto konvoyları düzenleyen, yani sıkça “kalk borusu” çalan, bizim cesur yürek motokuryelerimizi de görmedin. Piramitin tepesindeki zenginlik arttıkça, her gün onlardan birisi ölüyor. Ne acı ki; saray sofralarındaki şatafatın ve de istakoz/ hurma çeşitlerinin artması, o henüz on sekizine gelmemiş Erdal Eren'imiz benzeri yiğitlerimizin daha çok ölmesine bağlıymış gibi…
En son, Bartın’da on yedi yaşındaki motokurye Emircan’ımızı yitirdik.
* * *
Köy Enstitülü öğretmen Salih Duygulu, 18 Haziran 2019’da ellerimizi bırakmamış olsaydı; onurlu yaşamı ve dik duruşu kadar emin olunuz ki:
2024 yılının 15-16 Haziran gününde de, “ Kemer sıkma yumruk sık!.. Arkadaşlar. Büyük yürüyüşün yıl dönümünde ve de nihai kurtuluşun yolunu gösteren izinde, kurtuluş yine bizim kendi ellerimizde” derdi.
Açık Mektup Yazı Kurulu’ndan…
15/16 Haziran 1970, Cevizli-Paşabahçe-Kavel-Sungurlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder