8 Temmuz 2024 Pazartesi

EYLEMCİ


" Başı dik, gövde gergin bir yay gibi. Adeta atılan her slogana eşlik edercesine yürürdü. Korkuyu yenmiş! İnsan dostlarına yol arkadaşlığı yapıyor. Onlarca kez, İstiklal Caddesini dolduran kalabalığın içinden alkışlandığına tanık oldum! " (Orhan Aydın)
* * *
Doğayı rant kapısı, hastayı/ öğrenciyi müşteri, kadını mal, emekliyi/ emekçiyi yolunacak kaz belleyen taş kafa; onu, elbette görüldüğü yerde uyutulması gereken köpek olarak görecek, “it” bilecekti.
Kafa ile birlikte yürek de taş kesilmiş olunca, SBF’ li ağabeyin deyişi ile, o kemik tasın içinden “tek akım” geçmesi çok doğal oluyor. Bu iflah olmaz sürgit “tek akım”, kimi zaman sahibine geri dönülmesi olanaksız, ölümcül yanlışlar yaptırır. Bu gerçeklik, biyolojik olduğu kadar da toplumsaldır. Bırakın sınıf mücadelelerinin tarihini, dolu dolu koskoca bir süreci, salt Battal Gazi destanı ve Kara Murat cengaverliği olarak yutturmaya çalışan resmi tarih bile yazar. Yazmak, itiraf etmek zorunda kalır.
Marie Antoinette’nin ünlü sözü, tam olarak dilimize yerleştiği biçimde söylenmemiş ve “Qu’ils mangent de la Brioche” yani “Bırakınız brioche yesinler” anlamında edilmiş olsa da, egemen gücün halka bakışını -ya da küstahlığını diyelim- değiştirmiyor. İnsanlığın tarihi boyunca halkına zulmetmişlerin sonu, taş yürekli tiranlar ve tüm saray/ şatafat bağımlıları için ibretliktir aslında. Ayırdına varılmıyor, kafalara dank etmiyor; en azından şimdilik.
Baltanın nasıl da taşa vurulduğunu -koşulları oluştuğunda- göreceğimiz, bizdeki, doktorlar için edilen “giderlerse gitsinler” sözünde olduğu gibi. Konuyla ilintili bir başka ayrıntıdır ve de çok çarpıcıdır:
Egemen gücün kurulu düzeninde bilgilinin yetkisiz, bilgisizin yetkili olmasının sonucu, ağaçlara sarılarak insanı/ börtü böceği sahiplenenler ‘bölücü’ ve ne acıdır ki, nasıl oluyorsa ‘casusluktan ağırlaştırılmış müebbetlik.’
* * *
O güzel başının içinde taşıdığı beynin düşünme yeteneği olmasa da, dört ayaklı bedenindeki o sımsıcak, insan dostu yüreği yeter de artar. Bu eşsiz yüreğinden olacak, yeşili seven, yaşamı emeği savunan vicdanlı insanları asla yalnız bırakmadı. Onların doğaya ve topluma ilişkin savunduğu ne varsa hepsini sahiplenircesine, “bedeli her ne olursa olsun” dercesine onlarla birlikte yürümeyi, paylaşmayı, dayanışmayı yeğledi.
İstiklal Caddesi’nden Taksim’e, Dolmabahçe’ye, eşit ve özgür bir gelecek için kararlı adımlarla yürüyenler son sözlerini söyleyip dağılana dek, dost benimsediği o insanları terk etmedi. Ta ki, cop ve biber gazı ile tanışıp hükümran barbarlığını, diğer yol arkadaşları, yoldaşları gibi bedeninde, gözlerinde ve ciğerlerinde duyumsayıncaya dek.
Açık Mektup Kolektifi, 07.07.2024, Ulamış-Ekoköy.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder