3 Eylül 2020 Perşembe

VE ASIL BİZ SİZLERDEN ÖZÜR DİLERİZ...

NE ADALETTE, NE SAĞLIKTA ARADIĞINIZ YETKİLİYE ULAŞILAMIYOR !?

"Mobil telefon ya kapalı, ya da kapsam alanı dışında..."  

Hangi cebimize sığdıracağımızı bilemediğimiz cep telefonlarının çıktığı yıllarda, sistem operatörünün kanıksadığımız, bu kısa ve öz klişe uyarısını çok duymuşuzdur.

.  .  .

İstanbul Barosu binasının ön cephesini kaplayan devasa bir pankart. 

Üzerinde düğmesi olmayan, yani hiçbir şahsın ve makamın önünde iliklenmyen kırmızı dik yakalı cübbesi ile siyah saçlı genç bir kadın. Oldukça ciddi bir yüz ifadesi ile, belli ki sağır sultanlara bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Pankarttaki genç kadın avukat Ebru Timtik... 

Artık yaşamıyor. Yani bundan böyle, adil yargılanma gibi bir sıradan ve insani bir taleple kimseleri rahatsız edemeyecek, kimselerin keyfini kaçıramayacak! 

Sağır sultanlar aynı "devlet ciddiyeti", aynı kararlı ve nobran duruşları ile suspus... Ne ki, ne taş ne gül uzaktan gelmiyor. İlle de dostun attığı gül yaralıyor darda olanı. "Yapmayacaktı, zaten istedikleri o, kendine yazık etti" serzenişleri. Yapmacık, ağlak yüzler. Vah vah'lar... Yaraların ne denli yürekleri ezip acıttığını dar ağaçlarına onurla tımanıp, orada dimdik durup sonlarını bekleyenler bilir. Daha yapacak bir şeyleri olmayanlar, baş vurabilecek başka bir yöntemi kalmamış olanlar. Bunun ne demek olduğunu en iyi, zamanın bol mekanın dar olduğu ceza evlerini yaşayanlar ve onların yakınları bilir. 

Artık pek bi ciddi, pek bi mühim yaldızlı laflar etme işgüzarlığını, yaşamın kendisi gerilerde bıraktı. Benim güzel avukatım, sen bizim ellerimizi yeterince tuttun.  Biz senin ellerini gereğince tutamadık. İşin gerçeği, itiraf edilmesi gereken bu. 

Kahrolası günlerde, yeterince, gereğince tutamadığımız eller sadece Av.Ebru'nun, Av.Aytaç'ın elleri mi?

Mart 2020'den bu yana, en ağır en korunmasız çalışma koşullarında, işin kötüsü Covit'le mücadelenin yetersizliklerinin sadece kendilerinin omuzlarına yüklenildiğinin, günah keçisi olduklarının ayırtında olarak, yine de pes etmeden, gık demeden, bizler için çırpınan doktorlarımıza, sağlık emekçilerimize ne demeli?  Onların güzel yüzlerine, gül yüzlerine nasıl bakmalı?  Bize uzanan eller ki... Hala ve ısrarla Ayasofya pişkinliğindekilerin vurdumduymazlığı, altı okka asker uğurlayanların, düğün dernek halay çekenlerin cehaleti sürerken, o öpülesi ellerin sahipleri kendi canlarından geçip bizim canlarımız için didinip durdu. Mart'tan bu güne, Batı'nın 'imrendiği, hatta kıskandığı' o "koca devlet"in unutkanlığında, insanlık için yaşamlarını yitiren hekimlerimizin adları kayıtlardadır. 

Daha dün, onların tuttuğu gibi ellerinden tutamadığımız hekimlerimiz, Hasan Aslan, Kerim Koçoğlu, Nevruz Erez, Muhammed Mushava ve Şenay Şahin hüzünlü ölüm ilanlarındaki fotoğraflarından, adeta kör gözlere bakıyor, sağır kulaklara sesleniyorlar.  "Her şeyi sizin için yaptık. Elimizden gelen budur. Bizi bağışlayın..." dercesine. TTB, Covit'le mücadelede ölen, öldürülen, saldırıya uğrayan, tehdit edilen kadın sağlık emekçileri için beş gün boyunca siyah kurdele takmaya davet etti.

Asıl, biz sizlerden özür dileriz. Ne yapalım, bizim de elimizden gelen budur.  Bizi bağışlayın. Beş gün boyunca siyah kurdele takacağız.

Yılların belediye emektarı demirci Arif usta da, bakılabilmek için piyasacı sağlık sisteminin dayattığı "Ek Ödeme"ye kıydı parasını... Covit-19 korkusundan altı aydır gidemediği KBB'na, duymayan kulaklarını baktırmaya gidecek. 

Ve elbette, yakasında siyah kurdele ile.

Hasan Oğuz Bilgen. 15/09/2020. Seferhisar-Ekoköy     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder