BİR TOKATLA BİR ŞEY OLUR MU ?
Okullar tatil olduğunda "çevreci" olma adına, steril eldivenlerle sahillerde plastik toplayan, pembe/mutlu şiirler/notlar yazan entel dantel şahsiyetlerden değilseniz eğer, açıkçası aydın olmanın koşulu olan o "lanetli"/ ateşten gömleği üzerinizden çıkarmamakta kararlıysanız, kendi payınıza belalar, şimşekler, tokatlar, infazlar, tehditler, sürgünler eksik olmayacaktır. Dün de, bu gün de olup biten budur.
12 Eylül'ün onca eziyet ve de işkence şampiyonu Kenan, ateşten aydın gömleğini çıkarmamakta ısrar eden demokratlar için, "Ben ne yapayım böyle aydını?" deme gafletinde bulunduğunda, haklı olarak üzerine alınan Aziz Nesin'in "Biz, biri bize bir şey yapsın diye aydın olmadık" cesur yanıtını anmadan geçemiyor insan.
"Birisi bir şey yapar" kaygısı ile asla endişelenmeyip, helal süt emmiş aydınlardan ve harbi demokratlardan bir değerimiz de, bırakın düzenin goygoycularını, bizim sol cenahtaki "ama"cıların bile hiç anmadığı ve de öldür allah sahiplenmediği Aslı Erdoğan'dır.
Çuvaldızı kendimize iğneyi karşımızdakine... Ne yapalım; biz buyuz. Geçtiğimiz haziran ayında, birkaç duyarlı kanalı saymazsak, iflah olmaz odunluğumuzdan olsa gerek bir haber değeri kazanamayan bir ileti ilişir gözümüze: Özbeöz kendi yurdunda gösterilmeyen hak ettiği ilgiyi yad ellerin aydın insanlarının gösterdiği, yazdığı her kitabın yurt dışında ödüller aldığı, onlarca dile çevrildiği, yüz binlerce satıldığı Aslı Erdoğan, Almanya'da beyin kanaması geçirdi.
Sonrası mı? Olağan olmayan haberi balık hafıza doğal ve de olağan kabul eder ki, yazarın taburcu olduğunu, ancak durumunun ciddiyetini koruduğunu okur, onu uğursuz yazgısı olan unutulmanın, yalnızlığın "taş" binasına terk edip, "mış" gibi, "muş" gibi yaptığımız mutlu/mesut yaşamlarımıza geri döneriz.
Bol sıfırlı çeklerle rahat ve güvenli diyarlarda sefa sürmektense, tehlikeli sularda yüzmeyi yeğleyen, Robert Koleji ve Boğaziçi Bilgisayar Mühendisliği ve Fizik bölümleri birincisi Aslı Erdoğan... Hepsini bir yana itti, insan hakları ihlallerinin peşine düştü. Ölüm oruçlarını, hapishane işkencelerini, köyleri yakılan, tecavüze uğrayan, eşlerini, çocuklarını yitiren Lice'li, Cizre'li, Bingöl'lü kadınların, anaların yakarışlarını dile getirdi. Cezaevlerinde, yakılan yıkılan köylere, ocağı söndürülen köylülere cesur ziyaretler yaptı. Ve elbette hakkında soruşturmalar, amansız takipler, tehditler, gözdağları... Aslı Erdoğan, aydın olmanın zorunluluğu olan o "lanetli", ateşten gömleği çıkarmayı aklından bile geçirmedi. Ölümcül ziyaretlerini, yazmayı, mücadeleyi sürdürdü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder