7 Eylül 2023 Perşembe

SİYAHİ ATLETLER, VOLEYBOLCU KADINLAR ve 6-7 EYLÜL 1955.


SİYAHİ ATLETLER, VOLEYBOLCU KADINLAR ve 6-7 EYLÜL 1955.

Yerkürenin batı yakasından Uzakdoğu’ya, Afrika’dan Ortadoğu coğrafyasına, egemen yamyamların çıkarları ve kurulu kutsal düzenlerinin sürmesi söz konusu ise, şiddet/ linç iklimi yeryüzünde sürgit var olmuştur. Öyle vahşi bir iklim ki; akla hayale gelmeyen, türlü vahşeti, zulmü, nefreti, cinayeti, kırımı/ kıyımı insanlara yaşatan, başlarına yağdıran, yakan donduran öldüren cinsten… Hani; hırsın/ kinin, ezenin ezilenin olmadığı mağara zamanlarında, atalarımız Sapiens’lerin yaşamları ne de pespembe, mutlu/ mesutmuş dedirtiyor insana.

Atalarımızın ortaklaştıkları komünal toplumundan, vahşilerin sınıflı/ köleci düzenine geçişten bu yana, onca olup biteni, kanı gözyaşını özetleyen yazının girişinde gizli detayları öğrenmek için, bırakın sınıflar tarihini filan, kendi resmi tarihlerini bile biraz dikkatli okumak yeterli.  “Macellan’ın Serüvenleri” ya da “Malkoçoğlu Destanları” ile örtbas etmeye çalıştıkları suçlarını, insan aklı ve vicdanı bir yerlere not etti elbette.

*  *  *

Yıl 1936. Yer Almanya. Erk, Nazizm. Kendi Ari ırklarının diğer ulusların insanları üzerinde üstünlüğünü ve mutlak gücünü iddia eden kafatasçı günler. Başta Almanya’da ve işgal ettikleri her ülkede, nefret söylemleri eşliğinde kırımlar. Ve, Berlin 1936 Yaz Olimpiyatları… Kara propaganda, ırk gösterisi ve güç yanılsaması elbette burada da yapılmalıdır. ‘Var olanı ve anı fırsata çevirme’ merakı, salt bizim memlekete özgü değildir. Hitler de aynı özlemle, Olimpiyat oyunlarını Aryan ırkın üstünlüğünü göstermek için uygun zaman-uygun durum olduğunu düşünür. Ne ki, yaşamın gerçeği bu düşe izin vermez. Kafatasçıların, aynı otelde kalmalarına, aynı musluktan su içmelerine izin vermeyip ötekileştirdikleri siyahi atletler, Jesse Owens ve Cornelius Cooper altın madalyalarını almak için kürsüye çıktıkları törende,  kibir budalası beyaz adam baltayı taşa vurduğunu anlayacaktır.

*  *  *

Yıl 1955. Yer İstanbul. Erk, parlamenter faşizm.  Anadolu’nun kadim tarihi bize, özellikle de Cumhuriyet sonrası, egemen sistemin kurumsal güçleri ile gerici-yobaz-ırkçı güruhun her daim nasıl el ele verdiklerini gösterir. Amaç kurulu sistemin sürmesi ise, gerisi “teferruat”tır;  insan kanı pahasına her şey olabilir. !955 yazı, Amerikancı Menderes Hükümeti’nin Londra’da ‘Kıbrıs Görüşmeleri’ni sürdürdüğü, “Kıbrıs Türktür Cemiyeti”nin de kanayan yarayı karıştırdığı günlerdir. Günbegün Kıbrıs’ta, Rum’ların Türk vatandaşlara yaptıkları yapmadıkları kışkırtıcı gazete haberleri içeriği ile verilerek, büyük provokasyonunun sosyal psikolojik zemini hazırlanır. Bindirilmiş, doldurulmuş kıtalar hazır, geri hizmet tamamdır. Kamyonlarla taş sopa, bir gün öncesinden Karaköy’e, İstiklal caddesi civarına taşınmıştır. Talan-kıyım gününün arifesinde, sonun başlangıcı olacak olan o gazete haberi:  “Rumlar, Selanik’te Ata’mızın evini bombaladı.”

Ve, bu güne dek -diğer utanç verici olaylar gibi- asla yüzleşilmemiş bir vahşetin bildik manzaraları… Resmi kayıtlara geçen katledilmiş on beş,  beş yüze yakın yaralı yurttaş, tecavüz edilen yüzlerce kadın, yakılan yıkılan 4214 ev, binin üzerinde iş yeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, talan edilen/ sayısı belirlenemeyen okul, fabrika, otel ve benzeri bina… Rumlar elbette bahaneydi;  imhaya uğrayan Yahudiler, Ermeniler ve ötekileştirilip düşmanlaştırılan, hedefe konulan su gibi pak yurttaşlarımızdı. Siyasal gücün “Mevcudu fırsata çevirme” ve üstelik “İktidardayken bile mağduru oynama” becerisi 6-7 Eylül Kıyımı’nda da kanıtlandı. Cadı avında, onlarca muhalif yazar siyasetçi, aydın solcu tutuklandı, hapse atıldı.

6-7 Eylül Provokasyonu’nun temelinde yatan sosyal-ekonomik-politik gerçeklik:  

·      Amerikancı iktidarın ve işbirlikçi Ulusal sermayenin elinin sağlamlaştırılması,

·       İzmir İktisat Kongresi’nin yolunda, dış dinamikle geliştirilmeye ve kurumsallaştırılmaya çalışılan, genç kapitalizmin yeniden tahkim edilmesi,

·      Teknik anlamda etnik fay hattı olarak anlatılabilecek, hatırı sayılır mali güce ve muhalif bir damara sahip gayrimüslim toplumun yeniden tasarımı,

·      Devlet gladyosunun yetkinleştirilmesi, serseri-ayyaş ve katilden oluşan gerici-ırkçı-milliyetçi gücün, bu gladyo olanağı ile kontrol altında tutulması.

·      Son olarak; bizzat ol devletin yetkili ve etkili ağızlarından, “6-7 Eylül Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı.” ve hemen ardından gelen “Dozunu kaçırdık galiba” itiraflarıdır.

*  *  *

Yıl 2023. Yer aynı topraklar. Erk, siyasallaşmış İslam. Menderes, Demirel, Cunta soslu Evren, Özal ve zincirin son halkası Erdoğan… Nefret, ötekileştirme, düşmanlaştırma.  İtiraz edeni, hakkını isteyeni ve de bağ eğmeyen kadını yok sayma-hapsetme-imha etme… Senaryo aynı senaryo, iklim aynı iklim.

Anlatıla gelen, sınıf mücadeleleri tarihinin trajik öyküleri, hep aynı gururla ve onurla övünülesi, aynı zamanda ders alınası içerikte. Kadın Ulusal Voleybol Takımı’mızın, amiyane deyişle İslamo-Faşizme “kapak olan” başarısı üzerine, haklı olarak birkaç gündür çok yazıldı-çizildi. Benzer yinelemeler gereksiz ve sıkıcı olabilir; doğrudur. Altının çizilmesi gereken söz, “beşik sallayan ellerin, bir gün yeri göğü de sallayabileceği”dir.  Hani, gökkuşağı kadınlarımızın yasakları delip alanlarda, zıp zıp zıplayarak söylediği “dünya yerinden oynar, kadınlar birlik olsa” şarkısı gibi bir şey…

“Sözün özüne gelelim” der, her yeri geldiğinde Arif ustam “Konuşmasak olmaz, konuşalım”…  Biz de “yazmasak olmaz, yazalım” diyelim, kendi yazı dilimizce:

1936 Ağustos sıcağında, J.Owens’ın uzun atlama ve 200 mt. koşularında, C.Cooper’ın yüksek atlamada, Nazilerin kafalarına basa basa yaptıkları uçuşlar ne ise, 2023 Eylül’ünde bizim Ebrar’ımızın, Vargas’ımızın,  ırkçı faşistlerin gerici yobaz kafalarına vura vura çaktıkları smaçlar da odur. Ve dahi, öfke krizini belli etmemeye çalışarak statı terk eden Hitler’in nefreti ile, kadınları kendilerine tabi, bir cinsel obje, bir aksesuar olarak gören kara örümceğin nefreti aynı nefret. Bu yüzden boşuna tehdit etmiyor, boşuna kudurmuyor faşistler.

Görülen o ki, Vargas’ın 41 smaçı da, faşizmin ırkçılık çivisini tarihe gömmeye, Karl Marks'ın deyişiyle “Tarihin çöplüğüne…” atmaya yetmeyecek.   

Ha gayret kadınlar, ha gayret halkım… Nice yüksek, nice uzun atlamalara… Nice kırk bir smaçlara…

Açık Mektup’tan. 07 Eylül 2023. Berlin-Brüksel.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder