SİYAHİ ATLETLER, VOLEYBOLCU
KADINLAR ve 6-7 EYLÜL 1955.
Yerkürenin batı yakasından
Uzakdoğu’ya, Afrika’dan Ortadoğu coğrafyasına, egemen yamyamların çıkarları ve
kurulu kutsal düzenlerinin sürmesi söz konusu ise, şiddet/ linç iklimi yeryüzünde
sürgit var olmuştur. Öyle vahşi bir iklim ki; akla hayale gelmeyen, türlü vahşeti,
zulmü, nefreti, cinayeti, kırımı/ kıyımı insanlara yaşatan, başlarına yağdıran,
yakan donduran öldüren cinsten… Hani; hırsın/ kinin, ezenin ezilenin olmadığı mağara zamanlarında,
atalarımız Sapiens’lerin yaşamları ne de pespembe, mutlu/ mesutmuş dedirtiyor
insana.
Atalarımızın
ortaklaştıkları komünal toplumundan, vahşilerin sınıflı/ köleci düzenine
geçişten bu yana, onca olup biteni, kanı gözyaşını özetleyen yazının girişinde
gizli detayları öğrenmek için, bırakın sınıflar tarihini filan, kendi resmi
tarihlerini bile biraz dikkatli okumak yeterli. “Macellan’ın Serüvenleri” ya da “Malkoçoğlu
Destanları” ile örtbas etmeye çalıştıkları suçlarını, insan aklı ve vicdanı bir
yerlere not etti elbette.
* * *
Yıl
1936. Yer Almanya. Erk, Nazizm. Kendi Ari ırklarının diğer ulusların insanları
üzerinde üstünlüğünü ve mutlak gücünü iddia eden kafatasçı günler. Başta
Almanya’da ve işgal ettikleri her ülkede, nefret söylemleri eşliğinde kırımlar.
Ve, Berlin 1936 Yaz Olimpiyatları… Kara propaganda, ırk gösterisi ve güç
yanılsaması elbette burada da yapılmalıdır. ‘Var olanı ve anı fırsata çevirme’
merakı, salt bizim memlekete özgü değildir. Hitler de aynı özlemle, Olimpiyat
oyunlarını Aryan ırkın üstünlüğünü göstermek için uygun zaman-uygun durum
olduğunu düşünür. Ne ki, yaşamın gerçeği bu düşe izin vermez. Kafatasçıların,
aynı otelde kalmalarına, aynı musluktan su içmelerine izin vermeyip
ötekileştirdikleri siyahi atletler, Jesse Owens ve Cornelius Cooper altın madalyalarını
almak için kürsüye çıktıkları törende, kibir
budalası beyaz adam baltayı taşa vurduğunu anlayacaktır.
* * *
Yıl
1955. Yer İstanbul. Erk, parlamenter faşizm. Anadolu’nun kadim tarihi bize, özellikle de
Cumhuriyet sonrası, egemen sistemin kurumsal güçleri ile gerici-yobaz-ırkçı
güruhun her daim nasıl el ele verdiklerini gösterir. Amaç kurulu sistemin
sürmesi ise, gerisi “teferruat”tır; insan
kanı pahasına her şey olabilir. !955 yazı, Amerikancı Menderes Hükümeti’nin
Londra’da ‘Kıbrıs Görüşmeleri’ni sürdürdüğü, “Kıbrıs Türktür Cemiyeti”nin de
kanayan yarayı karıştırdığı günlerdir. Günbegün Kıbrıs’ta, Rum’ların Türk
vatandaşlara yaptıkları yapmadıkları kışkırtıcı gazete haberleri içeriği ile
verilerek, büyük provokasyonunun sosyal psikolojik zemini hazırlanır. Bindirilmiş,
doldurulmuş kıtalar hazır, geri hizmet tamamdır. Kamyonlarla taş sopa, bir gün öncesinden
Karaköy’e, İstiklal caddesi civarına taşınmıştır. Talan-kıyım gününün
arifesinde, sonun başlangıcı olacak olan o gazete haberi: “Rumlar, Selanik’te Ata’mızın evini bombaladı.”
Ve,
bu güne dek -diğer utanç verici olaylar gibi- asla yüzleşilmemiş bir vahşetin
bildik manzaraları… Resmi kayıtlara geçen katledilmiş on beş, beş yüze yakın yaralı yurttaş, tecavüz edilen
yüzlerce kadın, yakılan yıkılan 4214 ev, binin üzerinde iş yeri, 73 kilise, 1
sinagog, 2 manastır, talan edilen/ sayısı belirlenemeyen okul, fabrika, otel ve
benzeri bina… Rumlar elbette bahaneydi; imhaya uğrayan Yahudiler, Ermeniler ve
ötekileştirilip düşmanlaştırılan, hedefe konulan su gibi pak yurttaşlarımızdı.
Siyasal gücün “Mevcudu fırsata çevirme” ve üstelik “İktidardayken bile mağduru
oynama” becerisi 6-7 Eylül Kıyımı’nda da kanıtlandı. Cadı avında, onlarca muhalif
yazar siyasetçi, aydın solcu tutuklandı, hapse atıldı.
6-7
Eylül Provokasyonu’nun temelinde yatan sosyal-ekonomik-politik gerçeklik:
· Amerikancı iktidarın ve işbirlikçi Ulusal
sermayenin elinin sağlamlaştırılması,
· İzmir İktisat Kongresi’nin
yolunda, dış dinamikle geliştirilmeye ve kurumsallaştırılmaya çalışılan, genç
kapitalizmin yeniden tahkim edilmesi,
· Teknik anlamda etnik fay hattı olarak anlatılabilecek,
hatırı sayılır mali güce ve muhalif bir damara sahip gayrimüslim toplumun yeniden
tasarımı,
· Devlet gladyosunun yetkinleştirilmesi,
serseri-ayyaş ve katilden oluşan gerici-ırkçı-milliyetçi gücün, bu gladyo
olanağı ile kontrol altında tutulması.
· Son olarak; bizzat ol devletin yetkili ve etkili ağızlarından, “6-7 Eylül Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı.” ve hemen ardından gelen “Dozunu kaçırdık galiba” itiraflarıdır.
* * *
Yıl
2023. Yer aynı topraklar. Erk, siyasallaşmış İslam. Menderes, Demirel, Cunta
soslu Evren, Özal ve zincirin son halkası Erdoğan… Nefret, ötekileştirme,
düşmanlaştırma. İtiraz edeni, hakkını
isteyeni ve de bağ eğmeyen kadını yok sayma-hapsetme-imha etme… Senaryo aynı
senaryo, iklim aynı iklim.
Anlatıla
gelen, sınıf mücadeleleri tarihinin trajik öyküleri, hep aynı gururla ve onurla
övünülesi, aynı zamanda ders alınası içerikte. Kadın Ulusal Voleybol Takımı’mızın,
amiyane deyişle İslamo-Faşizme “kapak olan” başarısı üzerine, haklı olarak
birkaç gündür çok yazıldı-çizildi. Benzer yinelemeler gereksiz ve sıkıcı
olabilir; doğrudur. Altının çizilmesi gereken söz, “beşik sallayan ellerin, bir
gün yeri göğü de sallayabileceği”dir. Hani,
gökkuşağı kadınlarımızın yasakları delip alanlarda, zıp zıp zıplayarak
söylediği “dünya yerinden oynar, kadınlar birlik olsa” şarkısı gibi bir şey…
“Sözün
özüne gelelim” der, her yeri geldiğinde Arif ustam “Konuşmasak olmaz, konuşalım”…
Biz de “yazmasak olmaz, yazalım”
diyelim, kendi yazı dilimizce:
1936 Ağustos sıcağında, J.Owens’ın uzun atlama ve 200 mt. koşularında, C.Cooper’ın yüksek atlamada, Nazilerin kafalarına basa basa yaptıkları uçuşlar ne ise, 2023 Eylül’ünde bizim Ebrar’ımızın, Vargas’ımızın, ırkçı faşistlerin gerici yobaz kafalarına vura vura çaktıkları smaçlar da odur. Ve dahi, öfke krizini belli etmemeye çalışarak statı terk eden Hitler’in nefreti ile, kadınları kendilerine tabi, bir cinsel obje, bir aksesuar olarak gören kara örümceğin nefreti aynı nefret. Bu yüzden boşuna tehdit etmiyor, boşuna kudurmuyor faşistler.
Görülen o ki, Vargas’ın 41 smaçı da, faşizmin ırkçılık
çivisini tarihe gömmeye, Karl Marks'ın deyişiyle “Tarihin çöplüğüne…” atmaya yetmeyecek.
Ha gayret kadınlar, ha gayret halkım… Nice yüksek, nice uzun atlamalara… Nice kırk bir smaçlara…
Açık Mektup’tan. 07 Eylül 2023. Berlin-Brüksel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder